Tuesday, April 27, 2010
N-03) Can Dündar --- AHLAKIN BEDELİ AÇLIKTIR
----------------------------------------------
" Ahlakın bedeli açlıktır " :
------------------------------------------------------
Körlük - Can Dündar
22 Nisan 2010 , Milliyet
Siirt meydanına perde gerip ahaliye “Körlük” filmini izletmeli...
Ya da Portekizli yazar Saramago’nun filme alınan kitabı okutulmalı...
Romanda isimsiz bir şehirde sebepsiz bir körlük yayılır.
İlk kör olanlar eski bir hastanede karantinaya alınır.
Körlük yayıldıkça karantina kalabalıklaşır.
Aralarında bir tek doktorun karısı, bu illete yakalanmamıştır.
O, her şeyi görür:
Açlığın büyümesini...
Yokluğun mafyayı doğurmasını...
Körlüğün eşitlediği insanlar arasında, o şartlarda bile derhal hiyerarşi oluşmasını...
Karantinanın, dışarıdaki eşitsiz dünyanın vahşileşmiş bir modeli haline dönüşmesini...
Devlet kontrolü altında, güçlünün ayakta kaldığı bir talan düzeninin kurulmasını...
* * *
Karantinada iktidarı ele geçiren erkekler zulme başlar.
Diğer körlerin yiyeceklerine el koyarlar önce...
Sonra eşyalarına ve kadınlarına...
Kadınlar itiraz eder; erkekler namustan söz eder.
Ancak ahlakın bedeli açlıktır.
Ve onların “seçme hakkı” sınırlıdır:
Aç karnına ahlak ya da etine karşı ekmek...
7 kadın, tecavüz için kuyruğa girer.
* * *
Tecavüzcüler, sıradan insanlardır,
ama kurulan düzenin cazibesiyle anında suça ortak olurlar.
Kitle psikolojisi herkesi körleştirir.
Toplu suç, suçluluk duygusunu köreltir.
Ar damarını tıkar.
Yaptıklarının vahametini düşünmeden talana katılma yarışına girerler.
İktidar, hükmedenin imtiyazı değil, ganimetten pay kapan herkesin nemalandığı sari bir hastalıktır çünkü...
Hem zalimi, hem mağduru körleştiren bir talan sofrasıdır.
Devlet kontrolünde toplu tecavüz, zamanla rutine biner;
bu yoldan karnı doyan erkekler
“Daha çok ekmek gelecekse kadınlar daha çok yatsın”
diyecek hale gelir.
İktidar gibi, zulüm de yayıldıkça çoğalır.
Kadınlarsa acıyı, tersine, üleşerek azaltır.
Herkes kördür artık:
Tecavüzcü de, tecavüze uğrayan da, göz yuman da...
Bu düzene son veren, aralarındaki tek gören olur.
Doktorun karısı her şeye tanık olur; ilk makası savurur ve zulmü durdurur.
Zamanla görebildiklerinde, görülesi bir şey kalmamıştır artık...
* * *
Dünkü Hürriyet’te Gülden Aydın’ın Siirt izlenimlerini okuyanlar,
neden Siirt’e “Körlük”ü tavsiye ettiğimi anlamışlardır.
7 kız çocuğu... 4’ü kardeş... İlkokul öğrencileri...
14-70 yaş arası onlarca erkeğin tecavüzüne uğramışlar.
Aylarca...
Okulun müdür yardımcısı başlamış, sonra esnaf duymuş.
Üşüşmüşler.
“Hayır” diyecek gücü kalmayan 7 kız tecavüz için sıraya girmiş.
Bazen 3-5 lira para, bazen çikolata, şeker, çubuk kraker karşılığı vermişler bedenlerini...
Görmezden gelerek körleşen babalarına ekmek taşımışlar.
Devlet kontrolünde fuhuş zamanla rutinleşmiş.
Şehir, göz yumarak körleşmiş.
Sonra bir gün, kızlardan biri konuşup zulmü durdurmuş.
Şimdi yüzlerce erkek zan altında...
Bakkallar, hacılar, dedeler, askerler, polisler...
Kızların okulunun bahçesindeki oğlanlar fotoğrafçıya sırıtırken bağırıyorlarmış:
“Ellere var da bize yok mu?” diye...
İktidar böyle bir suç ortaklığı işte:
Validen, başkandan, amirden ibaret değil...
İktidardan pay alan herkes iktidar...
İlkokuldaki çocuk bile...
* * *
Sağanak delirdi dışarıda...
Zihnimde Can Yücel’in “Nisan Tezi”:
“Güneş gözlükleri gökyüzünün kırılmış
Kırkikindilere düşüyor bütün iş
Gayrı siz ağartacaksınız çocuklar
Işığın yüzünü...
Toprağı öpe öpe öpe öpe
Damlalar siz
Açacaksınız körün gözünü...”
----------------------------------------------------------------
Monday, April 5, 2010
N-02) Murat Bardakçı --- SERKAN ANILIR PLAGIARISM vakası - 2010 - University of Tokyo - Japan - Ex-Dr --- Japonlara Türkler hırsız dedirten şarlatan
---------------------------------------------
Bu sayfada bu hafta “tuhaf” bir öykü okuyacaksınız...
Habertürk (Gazete) , 04.Nisan.2010
Murat Bardakçı
April 4, 2010
Murat Bardakçı - Japonlara Türkler hırsız dedirten şarlatan (Gazete HABERTÜRK)
Japonya’da yaşanan ve şimdiye kadar eşi-benzeri görülmemiş bir bilimsel sahtekârlığın kahramanı olan bir Türk vatandaşının yalanlarla dolu öyküsü...
Japonlar’a “Bütün Türkler hırsızdır” dedirten fotomontajcı sahte astronot
Japonya’da, geçtiğimiz ay bilim tarihinde eşi görülmemiş utanç dolu bir bilimsel kandırmaca ortaya çıkartıldı. Tokyo Üniversitesi’nde mimarlık doktorası yapan bir bilim adamı adayının tezinin çalıntı, akademik geçmişi konusunda verdiği bilgilerin de yalan olduğu dünya bilim çevrelerini senelerce kandırdığı farkedildi. İşin üzücü olan tarafı ise, bunları yapan kişinin Serkan Anılır adında bir Türk olması...
Bu sayfada bu hafta “tuhaf” bir öykü okuyacaksınız...
Öykü hakkında aslında “tuhaf” değil, “utanç dolu” demem daha doğru olacak. Zira anlatacaklarım tamamen yalanların, kandırmacaların ve hayallerin üzerine kurulmuş bir hayatın, kısa bir müddet devam eden ama temelinde yine sadece palavraların yattığı bir yükselmenin ve ardından anî bir çöküşün hikâyesi...
Olayın kahramanının adı, Serkan Anılır... İsminin başında birkaç hafta öncesine kadar “Dr” harfleri, yani “Doktor” unvanı bulunan Serkan Anılır artık bu unvanı kullanamıyor, zira unvanı vermiş olan üniversite, Serkan Anılır’ın doktorasını iptal etti ve unvanı da geçen ay geri aldı. Gerekçe ise “intihal” yani bilimsel hırsızlık ve daha birçok suçlama...
Yabancı memleketlerdeki Türk bilim adamlarını yere-göğe koyamamak, ne iş yaptıklarını araştırma zahmetine katlanmadan yüceltmek, hattâ en önemli bilimsel projelerin başarılarını bile onlara mâletmek, basınımızın eski bir merakı, daha doğrusu gafletidir. Meselâ, NASA’nın sürdürdüğü Mars projesinin bir yerinde bir Türk mü çalışıyor, manşet hazırdır; “Mars’ı bu Türk fethedecek” gibisinden sözler edilir. İngiltere’de kanser araştırması yapan bir laboratuvarda görev yapan bir başka Türk mü var? Vatandaşımız sıradan bir laborant bile olsa hemen “Kanserin ilâcını bir Türk bulmak üzere” deriz.
Serkan Anılır da Türkiye dışında, Japonya’daki bir üniversitede görev yapan bir bilim adamı, daha doğrusu bir bilim adamı adayıydı. 1973’te Almanya’da bir Türk işçi ailesinin çocuğu olarak doğmuş, İstanbul’da Yıldız Teknik Üniversitesi’nin mimarlık bölümünü bitirmiş, Almanya’daki Bauhaus Üniversitesi’nde yükses lisans yapmış, mimarlık doktorasını Tokyo Üniversitesi’nde 2003’te tamamlamış, sonra bazı projelerde görev almıştı. Sümerce de dahil olmak üzere sekiz lisanı anadili gibi konuştuğunu, hattâ bir uzay âlimi olmasına rağmen, sümerologların tabletlerden yaptıkları tercümeleri yayınlamadan önce ona sorduklarını, hatalarını düzeltmesini rica ettiklerini anlatıyordu.
Gazetelerimiz ve televizyonlarımız, Serkan Anılır hakkında da senelerden buyana yukarıda sözünü ettiğim yüceltmelerin benzerlerini yazıp söylediler. Anılır’ın çok sayıda icat yaptığı ve Amerika’dan bunların patentlerini aldığı iddia edildi, NASA’nın uzaya göndereceği ilk Türk astronot olduğu söylendi, hattâ bir uzay asansörü projesi hazırladığı ve Japon Uzay Kuruluşu JAXA’nın da bu projeyi hayata geçirmek için milyarlarca dolar harcamaya hazır olduğu da ileri sürüldü. Üstelik, asansörün ismi bile hoştu: Atatürkçü genç bir bilim adamı olan Serkan Anılır, projesine “ATA” adını vermişti.
İş bu kadarla kalmadı ve bazı üniversitelerimiz basının estirdiği bu hayranlık rüzgârının etkisiyle olacak, Serkan Anılır’ı konferanslar vermesi için kampüslerine davet ettiler. Serkan Bey lûtfedip gitti, hem öğrencileri hem de hocalarını irşad buyurdu ve her konferanstan ve toplantıdan sonra gazetelerimiz tarafından yine göklere çıkartıldı. Yüceltme işine anlı-şanlı bazı köşe yazarlarımız da dahil oldular ve içlerinden Cumhurbaşkanı Abdullah Gül Japonya’yı resmen ziyaret ettiği sırada “Abdullah Bey hazır oralarda iken Türkiye’nin gururu olan Serkan Anılır’a da bir çay içmeye uğrasa” diyenler bile çıktı!
Basınımız bütün bu sözleri ettiği sırada Serkan Anılır’ın Japonya’da dar bir çevre ve oradaki Türk öğrenciler dışında pek tanıyanı yoktu ama, Anılır birkaç haftadan buyana oralarda pek meşhur. Sakın ola ki, şöhretinin sebebinin keşifleri, icadları yahut derin projeleri olduğunu zannetmeyin; Japonlar, Serkan Anılır’ı senelerdir bir güzel kandırıldıklarını daha yeni farketmeleri üzerine tanıdılar. Tokyo Üniversitesi, Anılır’ın doktora tezinin büyük bölümünün çalıntı olduğunu görüp tezi iptal etti ve ve tarihinde ilk defa verdiği unvanı geri aldı. Bunu diğer yalanların ortaya çıkması takip etti: Serkan Anılır’ın hiçbir icadı yoktu, aldığını iddia ettiği ödüllerin hepsi yalandı, başta “ATA Uzay Asansörü” olmak üzere bütün projeleri çalıntı idi, hattâ astronotluk iddiası bile palavraydı ve bazı Türk gazetelerinde de Anılır’ın yalan açıklamaları konusunda küçük haberler göründü.
Japonlar, özellikle de üniversite hocaları, millî hasletleri olan o ezelî ve ebedî nezaketlerinden dolayı birbirlerine şimdi açıkça “Biz bu kadar salak mıyız ki, bu adamın söylediği herşeye inanmışız?” diye soramıyorlar ve “Biz nerede hata yaptık” sorusunun cevabını arıyorlar.
Açık söylemem gerekirse, “Adam zaten düşmüş, yazmasam da olur” diye düşündüm ve bu konuyu böyle büyük şekilde yazıp yazmama hususunda birkaç gün boyunca kararsız kaldım. Ama, Tokyo’daki bazı Türk öğrencilerden gelen ve “Japon hocalar, bu olaydan sonra her çalışmamıza kuşkuyla bakıyorlar; peşinen hırsız damgası yemiş gibiyiz” gibisinden şikâyet mesajlarını ve yine Japonya’daki bazı bloglarda yazılanları okuduktan sonra yazmaya karar verdim.
Bu sayfada, Serkan Anılır’ın tamamı yalan çıkan ve herbiri birbirinden cür’etli olan iddialarının bazılarını görecek ve hayretler içesinde kalacaksınız.
Bu kadar çok yalan birkaç yıla nasıl olur da sığdırılır?
Serkan Anılır, Tokyo Üniversitesi’nde bulunduğu sırada astrofizik uzmanı ve Türkiye’nin NASA tarafından tanınmış ilk ve tek astronot adayı olduğunu, çok sayıda patent ve bilim ödülü aldığını söylemişti. Gazeteler, Anılır’ın Türkiye’ye her gelişinde başta “ATA Uzay Asansörü” olmak üzere projelerinin projelerinden bahsediyorlardı.
Ama, Tokyo Üniversitesi ile Japon bilim çevrelerinde Anılır hakkında sürdürülen araştırmaların sonuçları herkesi hayretler içinde bıraktı:
* Serkan Anılır, astrofizik eğitimi almamıştı, sadece mimarlık diploması vardı. Türkiye’nin ilk ve tek astronot adayı olduğu iddiası da uydurmaydı. Bu iddiasına dayanak olarak gösterdiği ve NASA’da çekildiğini söylediği uzay giysileri içindeki fotoğraf, Amerikalı astronot Richard Hieb’in resminin üzerine kendisinin yaptığı bir fotomontajdı ve giysinin modeli de oldukça eski idi. Üstelik “astronot adayı” olduğuna dair gösterdiği Türk Ulaştırma Bakanlığı antetli belge ile belgedeki imza da sahteydi. Belgenin sahte olduğunu Tokyo Büyükelçiliğimiz açıkladı, konuyu derinlemesine araştıran Asahi Shimbun gazetesi de Türk makamlarının bir başka yalanlamasını yayınladı.
* Sunduğu bilimsel yayın listesindeki çalışmalarının hiçbiri mevcut değildi. Makalelerin sadece isimleri vardı, bu yayınların yeraldığını söylediği bazı dergiler bile hiç yayınlanmamışlardı ve hayalî idiler.
* NASA’da eğitim gördüğü ve uzay projelerinde çalıştığı yolundaki iddiaları da yalandı. NASA, bu isimde birinin hiçbir programda görev almadığını açıkladı ve Anılır’ın iddiaları üzerine güvenlik soruşturması başlattı.
* Serkan Anılır, uzay programına Türk Hava Kuvvetleri’nde görevli generaller tarafından dahil edildiğini söylüyor, kanıt olarak generallerle çekilmiş bir fotoğrafını gösteriyor ve “konu askerî sır olduğu için fazla bilgi veremeyeceğini” söylüyordu. Sözkonusu fotoğraf incelenince İzmir’deki askerî bir yüksekokulda çekildiği ve Anılır’ın “general” olduğunu söylediği kişinin de bir öğrenci olduğu anlaşıldı. Serkan Anılır, bunun üzerine “Ben, şu anda Türk Silahlı Kuvvetleri’nde albay rütbesiyle görev yapıyorum” açıklamasında bulundu!
* Anılır’ın kendisine verildiğini iddia ettiği çok sayıdaki bilimsel ödüller hiçbir zaman verilmemişlerdi, yani bu iddiası da uydurmaydı. Üstelik vârolmayan sadece ödüller değildi, ödülleri verdikleri söylenen kurumların bir kısmı da yalandı. Meselâ, Cambridge Üniversitesi’nden fizik ödülü aldığını söylüyordu ama Cambridge’de böyle bir ödül yoktu!
* Serkan Anılır, iddialarının aksine hiçbir patent almamıştı. Uzay çalışmaları konusunda sahip olduğunu söylediği ve numarasını verdiği patent, akaryakıtlar ile ilgili olarak Amerika’da yapılmış bir buluşa aitti.
* Türkiye’de de oldukça ses getiren ve “Anılır’ın en önemli buluşu” olduğu söylenen “ATA Uzay Asansörü” projesi gerçek değildi. Anılır, Hırvat bilimadamı Ranko Artukoviç’in aynı isimli projesinden esinlenmiş ve uydurduğu hayalî projenin tanıtımını yaparken Nobel ödüllü bazı Amerikalı bilim adamlarının isimlerini de kullanmıştı. Tanıtım yayınındaki sunumun altında “Susumu Nara” adında bir Japon profesörün imzası bulunuyordu ama böyle bir profesör yoktu ve bu isim de Anılır tarafından uydurulmuştu. Üstelik, tanıtımda yeralan bilimsel çizimler de çalıntıydı.
* Serkan Anılır, “Uzay Asansörü” isimli bir kitap yazmış ve kitapta “Evrenin 11. Boyutu” adını verdiği bir teori üzerinde çalıştığını açıklamıştı. Teori, tamamen uydurmaydı, bu konuda yayınladığı kitabındaki çizimler de başka yayınlardan makaslanmıştı, hattâ “projenin resmi” olarak tanıttığı çizim, Brad Edward adındaki bir bilimadamının Discovery Dergisi’ndeki makalesinden çalıntıydı.
* Anılır’ın Tokyo Üniversitesi’ne 2003’te sunduğu doktora tezinin büyük bölümünün de “intihal” yani “çalıntı olduğu, aradan altı sene geçmesinden sonra, 2009’un sonlarında farkedildi. Üniversite bunun üzerine, geçen Mart ayının ilk haftasında tezi iptal etti, Anılır’a verdiği “Doktor” unvanını geri aldı ve “bu durumun nasıl olup da farkına varmadıklarında dolayı hayrette bulundukları” açıklamasını yaptı. Bunun üzerine Anılır’ın Japonya’da çıkmış olan birkaç kitabının yayını durduruldu, katılacağının duyurulduğu bütün toplantılar da iptal edildi,.
---------------------------------------------
Tuesday, March 30, 2010
N-02) Murat Bardakçı --- TUĞBA AKÇAY PLAGIARISM vakası - 2010 - Afyon Kocatepe Üniversitesi --- Habis ur PLAGIARISM
---------------------------------------------
Murat Bardakçı
Bilim dünyamızın habis uru: İntihal!
29 Mart 2010 Pazartesi, 15:58:05
İNTİHAL, mâlumunuz, bir başkasının eserini “çalmak” demektir.
Kelime sözlüklerde her ne kadar “başkasına ait eseri kendisininmiş gibi yayınlama” gibisinden “inceltilmiş” ve “kibar” bir şekilde ifade edilmekte ise de, intihal, basbayağı bir hırsızlıktır. Adamın cebinden parasını çalmakla, birinin evine gizlice girip eşyalarını yürütmekle veya yankesicilikle intihal arasında hiçbir fark yoktur. Birinde çalınan paranız yahut malınızdır, diğerinde ise emeğinizin mahsulü olan göznurunuz, eseriniz!
HABERTÜRK Televizyonu’ndaki “Tarihin Arka Odası”nda, bundan birkaç hafta önce bir intihalden bahsettim. Afyon Kocatepe Üniversitesi’nde 2005 senesinde yapılan bir yüksek lisans tezi baştan sona çalıntıydı; hırsızlığı yapan kişinin hocalarına teşekkür ettiği önsözdeki birkaç cümle dışında her tarafı bir başka eserden makaslanmıştı! Hem de nereden? Benim bundan 15 sene önce çıkarttığım bir bestekârı konu alan ve bugün piyasada bulunmayan bir kitabımdan! Tezi yapan hanımefendi kitabımı bilgisayarının yanıbaşındaki tarayıcıya koymuş, sayfa sayfa tarayıp yazı dosyası haline getirip tez jürisine sunmuştu. Katlandığı tek zahmet işte bu tarama işi ve yazdığı kısa önsözde hocalarına ettiği teşekkürden ibaretti.
ÜNİVERSİTEYİ KUTLARIM
Tez jürisinde bulunan işinin erbâbı ve konuya her yönüyle vâkıf hocalar, bu çalıntıyı gözleri kapalı bir şekilde “yüksek lisans tezi” yani “eser” olarak kabul edivermiş, hırsızı unvan sahibi yapmışlardı.
Kitabımdan çalıntı olan tezi bulup televizyonda göstermemden ve hırsızlığı ayrıntılarıyla anlatmamdan sonra, Afyon Kocatepe Üniversitesi’nin Sosyal Bilimler Enstitüsü konuya el attı. Yeni bir jüri kurdular ve jüri biraç hafta içerisinde kararını verdi: Tezin çalıntı olduğu anlaşıldı, tez sahibine 2005’te verilmiş olan yüksek lisans diploması iptal edildi, üniversitenin rektörü de kararı onayladı.
Afyon Kocatepe Üniversitesi’ni meseleyi bu kadar kısa zamanda çözüme kavuşturduğu için tebrik etmem gerekiyor. Aynı üniversitenin diğer hocaları bundan beş sene önce önlerine gelmiş olan tezin kaynaklarını hiçbir şekilde araştırma zahmetine her ne kadar katlanmadan intihalciye “Maşallah” diyerek unvan vermişlerse de, hatadan şimdi dönülmüş ve üniversitenin namusu temizlenmiştir. Bu karar, ilgili kurullarının gündeminde dünya kadar intihal dosyasını bekleten ve zülf-i yâre dokunması endişesinden yahut çeşit çeşit ilişkiden veya endişeden dolayı bir türlü karara varamayan diğer üniversitelere de ders ve örnek olmalıdır!
MÜCADELEDE ÖNCELİK
Üniversitelerimizin en büyük derdinin bilimsel araştırmalardaki kalite düşüklüğü olduğunu zannederiz ama asıl dert çok başkadır ve intihalciliğin gittikçe artmış olmasıdır. İlimdeki noksanlar zamanla tamamlanabilir, yetersiz olan bilim adamının yerini ileride işinin erbâbı olanların alması da mümkündür ama bünyesi “intihal” denilen hırsızlıklarla mâlul olan ve dolayısı ile ahlâken çöken bir üniversitenin tedavisi artık mümkün değil gibidir.
İntihal, üniversitelerimizde artık maalesef rutin bir faaliyet olmuştur. Bu iş özellikle fen bilimlerinde almış başını gitmiştir, bazı hocalar taşıdıkları unvanı çalmış oldukları eserlere borçludurlar, hatta intihaller arasında bundan 50 sene önce yayınlanmış eserlerden makaslamalar bile mevcuttur. Açılan soruşturmaların çoğunda bir karar alınamamaktadır, çalışmanın çalıntı olduğu konusunda karar verilmiş olsa bile, hırsızlığı satır satır belirlenen bazı üniversite mensupları dava açmakta ve mahkemeler iptal kararlarını bozmaktadır.
Tekrar söyleyeyim: Üniversitelerimizin bilimsel seviyesini yükseltmeye çalışmak tabii ki gerekmektedir ama bilim dünyasının içini bir ur gibi sarmış olan bu intihal belâsı ile mücadeleye öncelik verilmesi artık şarttır!
---------------------------------------------
N-02) Murat Bardakçı --- TUĞBA AKÇAY PLAGIARISM vakası - 2010 - Afyon Kocatepe Üniversitesi --- ÖĞRETİM GÖREVLİSİ - Alçak Lisans Tezi
----------------------------------
Murat Bardakçı'ya Büyük Şok! Bir Öğretim Görevlisinin Ahlaksızlığı
Pazar, 31 Ocak 2010 04:28
Murat Bardakçı'ya Büyük Şok! Bir Öğretim Görevlisinin Ahlaksızlığı
Dün gece Habertürk'te yayınlanan "Tarihin Arka Odası" programında, Murat Bardakçı, Refik Bey isimli kitabının bir öğretim görevlisi tarafından, yüksek lisans tezi olarak aynen kopya edildiğini belgeledi.
Fatih Altaylı:
"Yüksek lisans değil alçak lisans tezi"
Bu rezaleti gerçekleştiren bizim üniversitemizde, bizim gençlerimizi eğiten bir öğretim görevlisi.
Bu yüksek lisans tezini Murat Bardakçı'nın "Refik Bey" kitabından aynen kopya eden Afyon Kocatepe Üniversitesi öğretim görevlisi Tuğba Akçay.
Program içerisinde üniversitede görevli bir doçent her ne kadar öğretim görevlisinin üniversite ile çalışmadığını söylese de, netice itibariyle bu tez o üniversiteden geçti.
Fatih Altaylı ise konuyla ilgili, Yüksek lisans tezi değil, bu alçak lisans tezidir" dedi.
Tuğba Akçay'ın aynen kopya ettiği tezinin adı, "Refik Fersah'ın hayatı, eserleri ve besteciliği".
İsim haricinde herşey Murat Bardakçı'nın kitabında aynen kopya edilmiş durumda.
Burada üzülmesi gereken aslında Murat Bardakçı değil, en çok üzülmesi gereken bu üniversitelerde okuyan öğrencilerdir.
Bilim ahlakı denen bir şey vardır, bir üniversite de öğretim görevlisi olmuş bir kimse, böylesine bir hırsızlığı yapacak acizlikte ise, öğrencilere eğitim, öğretim ve ahlak adına ne verecek.
Üstelik bu olay Murat Bardakçı'nın bir okurunun ihbarı üzerine ortaya çıkmış, tesadüfi bir hadise.
Kim bilir daha neler var?
Murat Bardakçı konuyla ilgili haklı sözlerini şöyle devam ettirdi;
"Afyon Kocatepe Üniversitesi bu pisliği temizlemek zorunda, tez bir hocanın namusudur" dedi.
Murat Bardakçı'nın bu konunun üzerine gideceğini hatırlatarak, eğitim ile ilgili artık kökten bir düzenlemenin gerektiğini vurgulamak istiyoruz.
----------------------------------
Sunday, March 28, 2010
N-02) Murat Bardakçı --- TUĞBA AKÇAY PLAGIARISM vakası - 2010 - Afyon Kocatepe Üniversitesi --- Ünvanlı hırsızlarımız
------------------------------------------
http://www.haberarz.com/Murat_Bardakci+Unvanli_hirsizlarimiz_yazi252.html
Ünvanlı hırsızlarımız
Murat Bardakçı
08.02.2010
TELEVİZYONDA geçen hafta, Afyon'daki Kocatepe Üniversitesi'nde yapılan bir intihalden, yani bilimsel hırsızlıktan bahsetmiştim...
Müzik konusunda yüksek lisans yapan bir hanım benim seneler önce çıkarttığım ama şimdi mevcudu olmayan bir kitabımı almış, tarayıcıya koyup hemen her sayfasını metin dosyası haline getirmiş, üzerine imzasını atıp ciltletmiş, başta tez danışmanı hoca olmak üzere, jüri bu hırsızlık malını kabul edip intihalci öğrenciye akademik ünvan vermişti.
Adına "tez" denilen bu çalıntının sayfalarını çevirirken dehşet içinde kalmıştım; zira elimden bugüne kadar intihal mahsulü birhayli "eser" geçmişti ama böylesini görmemiştim! Kitabımı sayfa sayfa taradıktan sonra ilk sayfasına ismini koymaya utanmayan hatun, metinde benimle alâkalı olan yerleri, yani kendimden bahsettiğim kısımları bile çıkartma zahmetine tenezzül etmemişti. Anlayacağınız, tezde konuşan bendenizdim, tez jürisi ise derin bir gaflet uykusunda idi!
Çalıntıyı televizyonda teşhir etmemden sonra Afyon Kocatepe Üniversitesi'nden aradılar,
"Gereğini yapıyoruz, resmî muamele tamamlandıktan sonra tez iptal edilecek, öğrencinin ünvanı geri alınacak"
dediler, şimdi neticeyi bekliyorum.
ÇALAN ÇALANA!
Üniversitelerimizin şu andaki en büyük derdi, bence bu intihal hadiseleridir, özellikle de fen bilimleri ile ilgili tezlerde batılı araştırmalardan yapılan aşırmalar artık haddi aşmış vaziyettedir.
Ve, hemen her ilde bir üniversite açma hevesimizden dolayı, unuttuğumuz bir kural: Lisans eğitimi ile lisansüstü eğitimler, birbirinden farklı konulardır. Biri temel bilgiler vermeye, diğeri akademik kadrolar yetiştirmeye yararlar. Ama, bu kural, Türkiye'de senelerden buyana gözardı edilmiştir ve "bilim adamlığının ilk basamağı" demek olan yüksek lisans eğitimi, bugün birçok üniversitede akademik araştırma maksadıyla değil, öğrenciye lisan döneminde her nedense gereği gibi öğretilemeyen bilgileri ezberletmeye yaramaktadır.
YÖK'ün internet sitesine girin, özellikle de yeni kurulmuş üniversitelerde yaptırılan sosyal bilimlerdeki tezleri bir gözden geçirin: Bu tezlerin çoğunun akademik araştırma değil, sıradan bir mezuniyet tezi kimliği taşıdıklarını görürsünüz.
YETKİ SINIRLAMASI
Dolayısıyla, yapılması gereken, yüksek lisans yahut doktora gibi akademik ünvanların, önüne gelen her üniversite tarafından dağıtılmasına artık bir son verilmesi, yeni üniversitelerin akademik ünvan verme yetkilerinin ellerinden alınması ve bu işin yeterli ilmî seviyeye sahip olan ciddî ve köklü kurumlara bırakılmasıdır.
Böylelikle, akademik kadrosu kuvvetli olmayan üniversiteleri bitiren ve lisans üstü eğitimlerini ciddî bir kurumda yapmaya hak kazanan gençler, o kurumlardaki işi bilen hocaların elinde hem lisans dönemindeki eksiklerini tamamlayacak, hem de akademik araştırmanın ne olduğunu lâyıkiyle öğrenebileceklerdir.
Unutmayalım: Yeni kurulan, yeterli ve güçlü akademik kadrosu bulunmayan, sadece binadan ibaret olan ama kapısında "Üniversite" yazan kurumlardaki ilmî noksanları zamanla tamamlamak mümkündür fakat
kaybolup giden ilmî ahlâkı yerine getirmek çok zor, hattâ imkânsız gibidir.
------------------------------------------
http://www.haberarz.com/Murat_Bardakci+Unvanli_hirsizlarimiz_yazi252.html
Ünvanlı hırsızlarımız
Murat Bardakçı
08.02.2010
TELEVİZYONDA geçen hafta, Afyon'daki Kocatepe Üniversitesi'nde yapılan bir intihalden, yani bilimsel hırsızlıktan bahsetmiştim...
Müzik konusunda yüksek lisans yapan bir hanım benim seneler önce çıkarttığım ama şimdi mevcudu olmayan bir kitabımı almış, tarayıcıya koyup hemen her sayfasını metin dosyası haline getirmiş, üzerine imzasını atıp ciltletmiş, başta tez danışmanı hoca olmak üzere, jüri bu hırsızlık malını kabul edip intihalci öğrenciye akademik ünvan vermişti.
Adına "tez" denilen bu çalıntının sayfalarını çevirirken dehşet içinde kalmıştım; zira elimden bugüne kadar intihal mahsulü birhayli "eser" geçmişti ama böylesini görmemiştim! Kitabımı sayfa sayfa taradıktan sonra ilk sayfasına ismini koymaya utanmayan hatun, metinde benimle alâkalı olan yerleri, yani kendimden bahsettiğim kısımları bile çıkartma zahmetine tenezzül etmemişti. Anlayacağınız, tezde konuşan bendenizdim, tez jürisi ise derin bir gaflet uykusunda idi!
Çalıntıyı televizyonda teşhir etmemden sonra Afyon Kocatepe Üniversitesi'nden aradılar,
"Gereğini yapıyoruz, resmî muamele tamamlandıktan sonra tez iptal edilecek, öğrencinin ünvanı geri alınacak"
dediler, şimdi neticeyi bekliyorum.
ÇALAN ÇALANA!
Üniversitelerimizin şu andaki en büyük derdi, bence bu intihal hadiseleridir, özellikle de fen bilimleri ile ilgili tezlerde batılı araştırmalardan yapılan aşırmalar artık haddi aşmış vaziyettedir.
Ve, hemen her ilde bir üniversite açma hevesimizden dolayı, unuttuğumuz bir kural: Lisans eğitimi ile lisansüstü eğitimler, birbirinden farklı konulardır. Biri temel bilgiler vermeye, diğeri akademik kadrolar yetiştirmeye yararlar. Ama, bu kural, Türkiye'de senelerden buyana gözardı edilmiştir ve "bilim adamlığının ilk basamağı" demek olan yüksek lisans eğitimi, bugün birçok üniversitede akademik araştırma maksadıyla değil, öğrenciye lisan döneminde her nedense gereği gibi öğretilemeyen bilgileri ezberletmeye yaramaktadır.
YÖK'ün internet sitesine girin, özellikle de yeni kurulmuş üniversitelerde yaptırılan sosyal bilimlerdeki tezleri bir gözden geçirin: Bu tezlerin çoğunun akademik araştırma değil, sıradan bir mezuniyet tezi kimliği taşıdıklarını görürsünüz.
YETKİ SINIRLAMASI
Dolayısıyla, yapılması gereken, yüksek lisans yahut doktora gibi akademik ünvanların, önüne gelen her üniversite tarafından dağıtılmasına artık bir son verilmesi, yeni üniversitelerin akademik ünvan verme yetkilerinin ellerinden alınması ve bu işin yeterli ilmî seviyeye sahip olan ciddî ve köklü kurumlara bırakılmasıdır.
Böylelikle, akademik kadrosu kuvvetli olmayan üniversiteleri bitiren ve lisans üstü eğitimlerini ciddî bir kurumda yapmaya hak kazanan gençler, o kurumlardaki işi bilen hocaların elinde hem lisans dönemindeki eksiklerini tamamlayacak, hem de akademik araştırmanın ne olduğunu lâyıkiyle öğrenebileceklerdir.
Unutmayalım: Yeni kurulan, yeterli ve güçlü akademik kadrosu bulunmayan, sadece binadan ibaret olan ama kapısında "Üniversite" yazan kurumlardaki ilmî noksanları zamanla tamamlamak mümkündür fakat
kaybolup giden ilmî ahlâkı yerine getirmek çok zor, hattâ imkânsız gibidir.
------------------------------------------
Saturday, March 27, 2010
N-01) Hakan ÖZDENER --- Türk Üniversitelerinin Kanayan Yarası : Bilimsel Yayın ve Çalışmalardaki Etik Problemler
---------------------------------------
http://www.habername.com/yazi/hakan-ozdener-turk-universitelerinin-kanayan-yarasi-4001.htm
Hakan ÖZDENER
hakan@habername.com
Türk Üniversitelerinin Kanayan Yarası :
21 Mart 2010 Pazar
Türk Üniversitelerinin Kanayan Yarası: Bilimsel Yayın ve Çalışmalardaki Etik Problemler
Bugünkü yazımızda ülkemizde bilimin gelişmemesine neden olan engellerin birisi belkide en önemlilerden olan ve Türkiye çıkışlı yayınlara uluslararası alanda duyulan güvensizliğin (en azından temkinli yaklaşılışın) ana nedenlerinden olan “bilimsel çalışma ve yayınlarda” yaygın ve sistematik olarak yapılan hırsızlık ve aşırmacılık ve kopyacılık ve uydurma ve çarpıtma nın nedenleri ve bunların düzeltilmesi için yapılması gerekenleri ele alacağız.
Ülkemizdeki bilimsel etik problemleri iki kısımda inceleyebiliriz. Birincisi, tıp doktorlarının uzmanlık bitirme tezleri başta olmak üzere, master ve doktora öğrencilerinin tez veya bitirme projelerini yaparken, çoğu zaman tez öğrencileri tarafından gerçekleştiren ama
tez yönetileri tarafından bilinen ve
bilerek ve sistemli olarak göz yumulan bilimsel hırsızlıklar ve çarpıtmalar ve uydurmacılıktır.
İkincisi ise genelde akademik çalışma yapan ve akademik hayatının başında olan öğretim üyelerinin, akademik yükselme kaygusu ile yaptıkları sürekli dergilerde basılan yayınlarda yapılan bilimsel etiğe ve zaman zamanda kanunlara bile aykırı olan davranışlardır. Bunlarda kendi aralarında aşağıda inceleyeceğimiz gibi çok çeşitli ve çok amaçlidir.
Bu yazımızda, konuyla az çok ilgili herkesin yakından bildiği internette arama motorlarına türkçe veya ingilizce olarak “ bilimsel hırsızlık, Türkiye ve plagiarism and Turkey” yazdığınızda karşınıza çıkabilecek şahıs ve üniversite adlarını tekrarlamak yerine problemin derinliği, sebebleri ve çözüme katkısı olabileceğine inandığım düşüncelerimi paylaşacağım.
Ne yazık ki ülkemizdeki bilimsel hırsızlığın her türlüsü
ilk okul düzeyinden,
üniversitedeki profesöre hatta rektörlere ve YÖK başkanının eserlerinde kadar yaygın şekilde yapılmaktadır ve
en kötüsü ise bu son derece normal davranış olarak algılanmakta ve değişik şahsi yorumlarla kişiler kendilerinin haklılığını (!) savunmaktadırlar.
Bu olayların ülkemizdeki yaygınlığı ve dozu o kadar fazla ki,
bu yüzden ülkemizde bulunan bilimsel etiğe bağlı, her türlü hürmete layık değerli bilim insanlarımız, hak ettikleri uluslararası saygınlığı ve tanınmayı elde edememektedirler.
Ayrıca, hak ettikleri akademik ilerlemede bilimsel etiği uymayan arkadaşlarının gerisine düşmektedirler.
Bir müddet sonra bu insanlar bir çeşit kenara çekilmekte ve/veya
oyun dışında kalmaya zorlanmaktadırlar.
Bu durum ise ülkemizdeki bilimin kalitesini kısır döngü içinde daha da düşürürken, bilimsel ahlaksızlık normal ve yükselmek için olması gereken bir karakter olarak kabul görmektedir.
Bunun en güncel örneği 2007 yılında ortaya çıkarılan ve tüm dünyada geniş yankılar uyandıran, ülkemizdeki birden fazla üniversite öğretim üyesinin ve doktora öğrencilerinin katıldığı tesbit edilen
fizik bilim dalında yapılan bilimsel ahlaksızlığıdır.
Bu işin boyutunu anlatmak için sadece şu örneği vermek yeterli olur diye düşünüyorum. Bu akademisyenlerin içinde olan bir doktora öğrencisinin 40’a yakın uluslararası yayını vardı. Bunların hepsi uluslararası ortamdan çekildi ve kişiler tüm dünyaya bilimsel hırsız olarak tanıtıldı, Tabiki ülkemiz ve her türlü saygıya layık bilim adamlarımız da bundan nasiblerini aldılar ve alacaklar.
Diğer çarpıcı bir örnek ise, doçentlik imtihanına hazırlanan yardımcı doçentlerin dosyalarında gorülen çarpıklıklardır. Bilimsel hırsızlığa zemin hazırlıyan ve ülkemizdeki akademisyenleri bilimsel alanda yanlış yola yiten bu sistemin/uygulamanın değiştirilmesi genç akademisyenleri kendilerinde uzun vadede öz güven yitimi ve bilimsel davranış bozukluğunu geliştirmesini engelliyecektir. Bunu şu şekilde örnekleyebiliriz. Yardımcı doçent olan akademisyenin doçent olabilmesi için girmesi gereken ilk sınav yayınların yeterliliğidir. Genelde tıp fakültesi öğretim üyelerine mahsus olmak üzere, 3-4 yıllık bir yardımcı doçentin yayın dosyasındaki yazılı ve sözlü tebliğler hariç basılmıs yayınlarının sayısı 20-40 arasında değişmektedir. Bu yayınların çoğu adayın arkadaşları ile ortaklaşa yaptığı ve çoğu zaman kendisinin bile içeriğini bilmediği yayınlardır. Hatta bu yayınların bir kısmında yazarın adının yazılmasını hak edeceği hiç bir katkısı ve emeği yoktur. Aday yine yayınlarının diğer kısmında ise, o çalışmaları hiç bilmeyen ve hiç bir katkısı olmayan diğer akademisyenlerin adı yazdığını görürsünüz. Yani herkesin karşılıklı rızasına ve bilgisine dayalı “yaz beni, yazayim seni” anlayışı ve uygulamasının tipik bir uygulaması gerçekleşmektedir.
İşin en acı yanı ise Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK) dahil olmak üzere, doçentlik jürisinde bulunan profesörlerde bunun böyle olduğunu bilmektedirler.
Hiç kimse 3-5 yıllık yardımcı doçentlik süresinde sen bu kadar yayını nasıl yaptın diye sormaz ama
jüri üyeleride böyle bir dosyayı bekler ve ister.
Çünkü doçentlik şartnamesi de bunu teşvik etmektedir.
Bilimsel olarak çok kısıtlı şartlara sahip olan ve
herşeyden daha önemlisi ilkokuldan itibaren,
asistanlık süresi dahil olmak üzere eğitim hayatında hiç veya çok az bilimsel çalışma yapabilmiş akademisyenden bir anda içi son derece kaliteli ve hemde belli sayıda akademik yayınlar ile dolu dosya istenmektedir.
Bu bilimsel alt yapı eksikliği üzerine yoğun olarak çalışma temposu ve sosyal ve akademik çevre baskısıda etkilenince
akademisyen bu sıkıntıdan kurtulmak için her türlü yolu mübah görmektedir. Bundan sonra bilimsel etik kurallarına uymayan her türlü davranış şekli normal sıradan bir davranış şekline dönüşmektedir.
Türkiye deki bilimsel açmazın diğer ciddi boyutu ise,
özellikle tıp doktorlarının ihtisas sonunda hazırlamak zorunda oldukları ihtisas bitirme tezleri başta olmak üzere,
master ve doktora tezlerindeki bilimsel etiğe uymayan davranışlardır.
Bunların içinde en masum hatalardan tutunda
yapılmamış deneylerin yapılmış gibi gösterilmesi ve
deneylerden elde edilen sonuçların, çalışma anlamlı hale gelmesi, tezi kısa kesmek, yayın çıkarmak ve benzer amaçlar için, çarpıtılmasına kadar çok yaygın uygulamalar mevcuttur.
Bunların bir kısmından belki tez sorumlusunun haberi olmaya bilir ama
bu işlere genelde en hafif ifade ile tez sorumlusu akademisyen göz yumar hatta
teşvik etmektedir.
Bunu yaparken her zaman geçerli bir sebeb ve mazeret hazır olarak bulunmaktadır.
Diğer ciddi bilimsel hırsızlık sebebi ise, master ve doktora bitirme tezlerinde karşılaşılan davranışlardır.
Bunların en bariz olanı ise, yapılmamış deneyleri kağıd üzerinde yapılmış göstermek ve veya
istatistiksel olarak anlamlı olmayan ve çok az sayıda denekle yapılmış çalışmalardaki sayıları bilerek ve sistemli olarak anlamlı hale getirmektir.
Bir başka deyişle ise, bir sıçan kullanılarak yapılmış deneyden elde edilen sonucu sanki 10-20 sıçan kullanarak yapılmış gibi takdim etmekdir. Bu tür tezlerde kullanılan hayvan sayısı ile gercekte kullanılan çok farklı olup, yapıldığı iddia edilen deneylerin belli bir kısmı yapılmadan sanki yapılmış gibi gösterilmektedir.
Oysaki ne tezi yapanın nede tezin yapıldığı enstitütinin böyle bir akademik alt yapısı mevcuttur.
Tüm bu hareketlerin altında akademisyenin ve akademik kuruluşunun bilimsel alt yapısı ve kaygusu olmaması yatmaktadır.
Bunun çözümünün tek yolu ise, yeni gelen nesillere ana okulundan itibaren bilimsel çalışma zevki, lezzeti ve ahlakının öğretilmesidir. Düşünün hepimiz tüm eğitim hayatımız boyunca çalışkan öğrencilere verilen takma isimler “inek, ot” gibi alçaltıcı isimlerdir.
Kopya çekmek son derece yaygın bir davranış olup, iyi kopya çeken öğrenciler arkadaşları arasında itibar sahibi olmaktadır.
Bu şekilde yetişen çocukların hangi bilimsel ahlakı ve davranışı geliştirmesini beklersiniz.
O öğrencilerin ilerde akademik hayatlarında da bu yolu seçmiyecekleri son derece şüphelidir.
Bilimsel çalışmanın her türlüsü, her alanı, sabır, büyük emek, özen ve yaptığınız işe, başta araştırmacının kendi kendisine ve kullandığı tüm araç ve gereçlere saygı ister. Buda bitirme tezlerini yaparken öğrenilecek birşey değil ama uygulunacak kazanılmış davranıştır. Bu davranışta ana okulu sırasından başlayıp tüm eğitim hatta hayat boyunca öğrenilecek harekettir.
Bu problemin çözümü ile ilgili görüşlerimizi bir sonraki yazımızda ele alacağız.
---------------------------------------
http://www.habername.com/yazi/hakan-ozdener-turk-universitelerinin-kanayan-yarasi-4001.htm
Hakan ÖZDENER
hakan@habername.com
Türk Üniversitelerinin Kanayan Yarası :
21 Mart 2010 Pazar
Türk Üniversitelerinin Kanayan Yarası: Bilimsel Yayın ve Çalışmalardaki Etik Problemler
Bugünkü yazımızda ülkemizde bilimin gelişmemesine neden olan engellerin birisi belkide en önemlilerden olan ve Türkiye çıkışlı yayınlara uluslararası alanda duyulan güvensizliğin (en azından temkinli yaklaşılışın) ana nedenlerinden olan “bilimsel çalışma ve yayınlarda” yaygın ve sistematik olarak yapılan hırsızlık ve aşırmacılık ve kopyacılık ve uydurma ve çarpıtma nın nedenleri ve bunların düzeltilmesi için yapılması gerekenleri ele alacağız.
Ülkemizdeki bilimsel etik problemleri iki kısımda inceleyebiliriz. Birincisi, tıp doktorlarının uzmanlık bitirme tezleri başta olmak üzere, master ve doktora öğrencilerinin tez veya bitirme projelerini yaparken, çoğu zaman tez öğrencileri tarafından gerçekleştiren ama
tez yönetileri tarafından bilinen ve
bilerek ve sistemli olarak göz yumulan bilimsel hırsızlıklar ve çarpıtmalar ve uydurmacılıktır.
İkincisi ise genelde akademik çalışma yapan ve akademik hayatının başında olan öğretim üyelerinin, akademik yükselme kaygusu ile yaptıkları sürekli dergilerde basılan yayınlarda yapılan bilimsel etiğe ve zaman zamanda kanunlara bile aykırı olan davranışlardır. Bunlarda kendi aralarında aşağıda inceleyeceğimiz gibi çok çeşitli ve çok amaçlidir.
Bu yazımızda, konuyla az çok ilgili herkesin yakından bildiği internette arama motorlarına türkçe veya ingilizce olarak “ bilimsel hırsızlık, Türkiye ve plagiarism and Turkey” yazdığınızda karşınıza çıkabilecek şahıs ve üniversite adlarını tekrarlamak yerine problemin derinliği, sebebleri ve çözüme katkısı olabileceğine inandığım düşüncelerimi paylaşacağım.
Ne yazık ki ülkemizdeki bilimsel hırsızlığın her türlüsü
ilk okul düzeyinden,
üniversitedeki profesöre hatta rektörlere ve YÖK başkanının eserlerinde kadar yaygın şekilde yapılmaktadır ve
en kötüsü ise bu son derece normal davranış olarak algılanmakta ve değişik şahsi yorumlarla kişiler kendilerinin haklılığını (!) savunmaktadırlar.
Bu olayların ülkemizdeki yaygınlığı ve dozu o kadar fazla ki,
bu yüzden ülkemizde bulunan bilimsel etiğe bağlı, her türlü hürmete layık değerli bilim insanlarımız, hak ettikleri uluslararası saygınlığı ve tanınmayı elde edememektedirler.
Ayrıca, hak ettikleri akademik ilerlemede bilimsel etiği uymayan arkadaşlarının gerisine düşmektedirler.
Bir müddet sonra bu insanlar bir çeşit kenara çekilmekte ve/veya
oyun dışında kalmaya zorlanmaktadırlar.
Bu durum ise ülkemizdeki bilimin kalitesini kısır döngü içinde daha da düşürürken, bilimsel ahlaksızlık normal ve yükselmek için olması gereken bir karakter olarak kabul görmektedir.
Bunun en güncel örneği 2007 yılında ortaya çıkarılan ve tüm dünyada geniş yankılar uyandıran, ülkemizdeki birden fazla üniversite öğretim üyesinin ve doktora öğrencilerinin katıldığı tesbit edilen
fizik bilim dalında yapılan bilimsel ahlaksızlığıdır.
Bu işin boyutunu anlatmak için sadece şu örneği vermek yeterli olur diye düşünüyorum. Bu akademisyenlerin içinde olan bir doktora öğrencisinin 40’a yakın uluslararası yayını vardı. Bunların hepsi uluslararası ortamdan çekildi ve kişiler tüm dünyaya bilimsel hırsız olarak tanıtıldı, Tabiki ülkemiz ve her türlü saygıya layık bilim adamlarımız da bundan nasiblerini aldılar ve alacaklar.
Diğer çarpıcı bir örnek ise, doçentlik imtihanına hazırlanan yardımcı doçentlerin dosyalarında gorülen çarpıklıklardır. Bilimsel hırsızlığa zemin hazırlıyan ve ülkemizdeki akademisyenleri bilimsel alanda yanlış yola yiten bu sistemin/uygulamanın değiştirilmesi genç akademisyenleri kendilerinde uzun vadede öz güven yitimi ve bilimsel davranış bozukluğunu geliştirmesini engelliyecektir. Bunu şu şekilde örnekleyebiliriz. Yardımcı doçent olan akademisyenin doçent olabilmesi için girmesi gereken ilk sınav yayınların yeterliliğidir. Genelde tıp fakültesi öğretim üyelerine mahsus olmak üzere, 3-4 yıllık bir yardımcı doçentin yayın dosyasındaki yazılı ve sözlü tebliğler hariç basılmıs yayınlarının sayısı 20-40 arasında değişmektedir. Bu yayınların çoğu adayın arkadaşları ile ortaklaşa yaptığı ve çoğu zaman kendisinin bile içeriğini bilmediği yayınlardır. Hatta bu yayınların bir kısmında yazarın adının yazılmasını hak edeceği hiç bir katkısı ve emeği yoktur. Aday yine yayınlarının diğer kısmında ise, o çalışmaları hiç bilmeyen ve hiç bir katkısı olmayan diğer akademisyenlerin adı yazdığını görürsünüz. Yani herkesin karşılıklı rızasına ve bilgisine dayalı “yaz beni, yazayim seni” anlayışı ve uygulamasının tipik bir uygulaması gerçekleşmektedir.
İşin en acı yanı ise Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK) dahil olmak üzere, doçentlik jürisinde bulunan profesörlerde bunun böyle olduğunu bilmektedirler.
Hiç kimse 3-5 yıllık yardımcı doçentlik süresinde sen bu kadar yayını nasıl yaptın diye sormaz ama
jüri üyeleride böyle bir dosyayı bekler ve ister.
Çünkü doçentlik şartnamesi de bunu teşvik etmektedir.
Bilimsel olarak çok kısıtlı şartlara sahip olan ve
herşeyden daha önemlisi ilkokuldan itibaren,
asistanlık süresi dahil olmak üzere eğitim hayatında hiç veya çok az bilimsel çalışma yapabilmiş akademisyenden bir anda içi son derece kaliteli ve hemde belli sayıda akademik yayınlar ile dolu dosya istenmektedir.
Bu bilimsel alt yapı eksikliği üzerine yoğun olarak çalışma temposu ve sosyal ve akademik çevre baskısıda etkilenince
akademisyen bu sıkıntıdan kurtulmak için her türlü yolu mübah görmektedir. Bundan sonra bilimsel etik kurallarına uymayan her türlü davranış şekli normal sıradan bir davranış şekline dönüşmektedir.
Türkiye deki bilimsel açmazın diğer ciddi boyutu ise,
özellikle tıp doktorlarının ihtisas sonunda hazırlamak zorunda oldukları ihtisas bitirme tezleri başta olmak üzere,
master ve doktora tezlerindeki bilimsel etiğe uymayan davranışlardır.
Bunların içinde en masum hatalardan tutunda
yapılmamış deneylerin yapılmış gibi gösterilmesi ve
deneylerden elde edilen sonuçların, çalışma anlamlı hale gelmesi, tezi kısa kesmek, yayın çıkarmak ve benzer amaçlar için, çarpıtılmasına kadar çok yaygın uygulamalar mevcuttur.
Bunların bir kısmından belki tez sorumlusunun haberi olmaya bilir ama
bu işlere genelde en hafif ifade ile tez sorumlusu akademisyen göz yumar hatta
teşvik etmektedir.
Bunu yaparken her zaman geçerli bir sebeb ve mazeret hazır olarak bulunmaktadır.
Diğer ciddi bilimsel hırsızlık sebebi ise, master ve doktora bitirme tezlerinde karşılaşılan davranışlardır.
Bunların en bariz olanı ise, yapılmamış deneyleri kağıd üzerinde yapılmış göstermek ve veya
istatistiksel olarak anlamlı olmayan ve çok az sayıda denekle yapılmış çalışmalardaki sayıları bilerek ve sistemli olarak anlamlı hale getirmektir.
Bir başka deyişle ise, bir sıçan kullanılarak yapılmış deneyden elde edilen sonucu sanki 10-20 sıçan kullanarak yapılmış gibi takdim etmekdir. Bu tür tezlerde kullanılan hayvan sayısı ile gercekte kullanılan çok farklı olup, yapıldığı iddia edilen deneylerin belli bir kısmı yapılmadan sanki yapılmış gibi gösterilmektedir.
Oysaki ne tezi yapanın nede tezin yapıldığı enstitütinin böyle bir akademik alt yapısı mevcuttur.
Tüm bu hareketlerin altında akademisyenin ve akademik kuruluşunun bilimsel alt yapısı ve kaygusu olmaması yatmaktadır.
Bunun çözümünün tek yolu ise, yeni gelen nesillere ana okulundan itibaren bilimsel çalışma zevki, lezzeti ve ahlakının öğretilmesidir. Düşünün hepimiz tüm eğitim hayatımız boyunca çalışkan öğrencilere verilen takma isimler “inek, ot” gibi alçaltıcı isimlerdir.
Kopya çekmek son derece yaygın bir davranış olup, iyi kopya çeken öğrenciler arkadaşları arasında itibar sahibi olmaktadır.
Bu şekilde yetişen çocukların hangi bilimsel ahlakı ve davranışı geliştirmesini beklersiniz.
O öğrencilerin ilerde akademik hayatlarında da bu yolu seçmiyecekleri son derece şüphelidir.
Bilimsel çalışmanın her türlüsü, her alanı, sabır, büyük emek, özen ve yaptığınız işe, başta araştırmacının kendi kendisine ve kullandığı tüm araç ve gereçlere saygı ister. Buda bitirme tezlerini yaparken öğrenilecek birşey değil ama uygulunacak kazanılmış davranıştır. Bu davranışta ana okulu sırasından başlayıp tüm eğitim hatta hayat boyunca öğrenilecek harekettir.
Bu problemin çözümü ile ilgili görüşlerimizi bir sonraki yazımızda ele alacağız.
---------------------------------------
Friday, February 26, 2010
O-11-01) Kocaeli Üniversitesi - Sezer Şener Komsuoğlu (rektör - önceki rektörün eşi)- seçimde kendisine oy vermeyen hocaları oradan oraya sürüyor
---------------------------------------------
http://www.sabah.com.tr/Yazarlar/ovur/2007/02/09/universitede_skandal
Mahmut Övür , Sabah , 09.Şubat.2007
Üniversitede skandal !
Son dönemin en önemli tartışmalarından biri de üniversitelerimizin dünyadaki ilk 500 üniversite içinde yer alamamaları.
Bu acı gerçeği kimi, hükümetin tavrına bağlasa da asıl sorun üniversitelerde özgür ortamın oluşmasını engelleyen yönetim anlayışında.
Gerçek şu ki; üniversitelerimiz son 30 yıldır iyi yönetilmiyor.
Ortada ne akademik ne de bilimsel özgürlük var...
O koca koca üniversitelerimiz adeta binlerce öğrencinin toplandığı "Yüksek Okul" lar haline geldi.
Rektörlerin büyük çoğunluğu ise akademik özgürlüğün güvencesi olacaklarına Ergun Babahan'ın dediği gibi "Bekçi Murtaza" rollerinde.
Ya öğrencileri zapturapt altına almaya uğraşıyor ya da öğretim görevlilerine haddini bildirmeye çalışıyorlar.
Bu yaklaşımın en çarpıcı örneği Türkiye'nin üçüncü büyük üniversitesi olduğu söylenen Kocaeli Üniversitesi'nde yaşanıyor.
Kocaeli Üniversitesi'nde; 149 profesör, 79 doçent, 421 yardımcı doçent, 284 öğretim görevlisi, 162 okutman, 710 araştırma görevlisi, 51 uzman olmak üzere toplam 1856 akademik, 968 idari personel görev yapıyor.
Ve yaklaşık 45 bin öğrenci okuyor.
Ortada bilimsel üretim yapıldığına ilişkin de ciddi bir rakam yok.
Peki böylesine devasa bir üniversitenin bir süre önce göreve gelen rektörü neyle uğraşıyor? İster inanın ister inanmayın rektör Prof. Dr. Sezer Komsuoğlu iddiaya göre kendisine rektörlük seçimlerinde oy vermeyen öğretim üyelerini oradan oraya sürmekle uğraşıyor.
Ve bazen öyle garip uygulamalara imza atıyor ki şaşırmamak elde değil.
İşte size son bir örnek...
Kocaeli Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde Devletler Hukuku dersleri veren bir öğretim üyesi var: Yrd. Doç. Dr. Mustafa Çakır.
Çakır'a geçtiğimiz günlerde rektörlükten bir yazı geldi.
Yazıda görev yerinin değiştirildiği bildiriliyordu.
Devletler Hukuku hocası Mustafa Çakır şaşkındı ama asıl şaşkınlığını yeni görevini okuyunca yaşadı.
Yeni görev yeri Kocaeli Üniversitesi'ne bağlı Hereke Meslek Yüksek Okulu ve yeni görevi özel güvenlik ve koruma bölümünde "Yakın savunma dersleri" vermekti.
Akıl alacak gibi değil. Devletler Hukuku hocası öğrencilerine şimdi "judo" tekniğiyle nasıl yakın koruma yapacaklarını öğretecek.
Peki gerekçe nedir?
Resmi gerekçe "Hukuk Fakültesi'nde fazlalık var."
Gerçek ise iddiaya göre; "rektörlük seçimlerinde farklı adaya oy vermek."
Üniversite değil sanki partizanlık yapılan kamu kurumu.
Üstelik rektörün gazabına uğrayan tek kişi Yrd. Doç Dr. Mustafa Çakır değil.
Uluslararası İlişkiler'de görevli ve uluslararası yayınları olan Doç. Dr. Bedri Gencer de, Hukuk Fakültesi'nde bölüm başkanı Hamdi Korkmaz da benzer bir uygulamanın kurbanları.
Rektör Prof. Dr. Sezer Komsuoğlu bu iddialara ne cevap verecek bilinmez ama bilinen şu ki; kendisinden önce iki dönem de eşinin yönettiği Kocaeli Üniversitesi'nde öğretim üyelerinin büyük çoğunluğu bir hayli rahatsız.
Onlardan biri şöyle diyor:
"Maalesef burada böyle bir keyfi bir durum var. Bu insanların aldığı maaş zaten az. İnsanlar oradan oraya koşuyor, özveriyle çalışıyor. Böyle uygulamalarla sessizleştirildi öğretim üyeleri. Üniversitelerde ne demokrasi ne hukuk ne doğru dürüst eğitim var. 'Türkiye'nin 3'üncü büyük üniversitesiyiz' diye övünüyorlar. Bir kapalı spor salonu, bir spor sahası, bir kültür evi bile yok. Rektör az oy aldı diye bunları yapıyor. Sosyal işlerde bir şey yapmak yerine gücünü böyle kullanıyor."
Üniversitelerimizin neden dünyanın ilk 500 üniversitesi arasında yer almadığı şimdi daha iyi anlaşılmıyor mu?
---------------------------------------------
http://www.sabah.com.tr/Yazarlar/ovur/2007/02/09/universitede_skandal
Mahmut Övür , Sabah , 09.Şubat.2007
Üniversitede skandal !
Son dönemin en önemli tartışmalarından biri de üniversitelerimizin dünyadaki ilk 500 üniversite içinde yer alamamaları.
Bu acı gerçeği kimi, hükümetin tavrına bağlasa da asıl sorun üniversitelerde özgür ortamın oluşmasını engelleyen yönetim anlayışında.
Gerçek şu ki; üniversitelerimiz son 30 yıldır iyi yönetilmiyor.
Ortada ne akademik ne de bilimsel özgürlük var...
O koca koca üniversitelerimiz adeta binlerce öğrencinin toplandığı "Yüksek Okul" lar haline geldi.
Rektörlerin büyük çoğunluğu ise akademik özgürlüğün güvencesi olacaklarına Ergun Babahan'ın dediği gibi "Bekçi Murtaza" rollerinde.
Ya öğrencileri zapturapt altına almaya uğraşıyor ya da öğretim görevlilerine haddini bildirmeye çalışıyorlar.
Bu yaklaşımın en çarpıcı örneği Türkiye'nin üçüncü büyük üniversitesi olduğu söylenen Kocaeli Üniversitesi'nde yaşanıyor.
Kocaeli Üniversitesi'nde; 149 profesör, 79 doçent, 421 yardımcı doçent, 284 öğretim görevlisi, 162 okutman, 710 araştırma görevlisi, 51 uzman olmak üzere toplam 1856 akademik, 968 idari personel görev yapıyor.
Ve yaklaşık 45 bin öğrenci okuyor.
Ortada bilimsel üretim yapıldığına ilişkin de ciddi bir rakam yok.
Peki böylesine devasa bir üniversitenin bir süre önce göreve gelen rektörü neyle uğraşıyor? İster inanın ister inanmayın rektör Prof. Dr. Sezer Komsuoğlu iddiaya göre kendisine rektörlük seçimlerinde oy vermeyen öğretim üyelerini oradan oraya sürmekle uğraşıyor.
Ve bazen öyle garip uygulamalara imza atıyor ki şaşırmamak elde değil.
İşte size son bir örnek...
Kocaeli Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde Devletler Hukuku dersleri veren bir öğretim üyesi var: Yrd. Doç. Dr. Mustafa Çakır.
Çakır'a geçtiğimiz günlerde rektörlükten bir yazı geldi.
Yazıda görev yerinin değiştirildiği bildiriliyordu.
Devletler Hukuku hocası Mustafa Çakır şaşkındı ama asıl şaşkınlığını yeni görevini okuyunca yaşadı.
Yeni görev yeri Kocaeli Üniversitesi'ne bağlı Hereke Meslek Yüksek Okulu ve yeni görevi özel güvenlik ve koruma bölümünde "Yakın savunma dersleri" vermekti.
Akıl alacak gibi değil. Devletler Hukuku hocası öğrencilerine şimdi "judo" tekniğiyle nasıl yakın koruma yapacaklarını öğretecek.
Peki gerekçe nedir?
Resmi gerekçe "Hukuk Fakültesi'nde fazlalık var."
Gerçek ise iddiaya göre; "rektörlük seçimlerinde farklı adaya oy vermek."
Üniversite değil sanki partizanlık yapılan kamu kurumu.
Üstelik rektörün gazabına uğrayan tek kişi Yrd. Doç Dr. Mustafa Çakır değil.
Uluslararası İlişkiler'de görevli ve uluslararası yayınları olan Doç. Dr. Bedri Gencer de, Hukuk Fakültesi'nde bölüm başkanı Hamdi Korkmaz da benzer bir uygulamanın kurbanları.
Rektör Prof. Dr. Sezer Komsuoğlu bu iddialara ne cevap verecek bilinmez ama bilinen şu ki; kendisinden önce iki dönem de eşinin yönettiği Kocaeli Üniversitesi'nde öğretim üyelerinin büyük çoğunluğu bir hayli rahatsız.
Onlardan biri şöyle diyor:
"Maalesef burada böyle bir keyfi bir durum var. Bu insanların aldığı maaş zaten az. İnsanlar oradan oraya koşuyor, özveriyle çalışıyor. Böyle uygulamalarla sessizleştirildi öğretim üyeleri. Üniversitelerde ne demokrasi ne hukuk ne doğru dürüst eğitim var. 'Türkiye'nin 3'üncü büyük üniversitesiyiz' diye övünüyorlar. Bir kapalı spor salonu, bir spor sahası, bir kültür evi bile yok. Rektör az oy aldı diye bunları yapıyor. Sosyal işlerde bir şey yapmak yerine gücünü böyle kullanıyor."
Üniversitelerimizin neden dünyanın ilk 500 üniversitesi arasında yer almadığı şimdi daha iyi anlaşılmıyor mu?
---------------------------------------------
Tuesday, February 16, 2010
A-02) REKTÖRLERE E-POSTA : TÜRKİYE'de BİLİM SAHTECİLİĞİ --- E-MAIL to RECTORS : PLAGIARISM in TURKEY
---------------------------------------------
---------------------------------------------
---------------------------------------------
From: Tansu KUCUKONCU
Date: 2010/2/15
Subject: SAHTE Dr/PhD CEMAL ARDIL ve kızı EBRU ARDIL ,
EURO MULTİ MİLYONERİ OLMALARINI SAĞLAYAN
REKTÖRLERE (61 üniversite)
TEŞEKKÜR EDER
To:
"Mehmet Kemalettin Çonkar (Ali Altuntaş),
Afyon K."
, "İsrafil Kurtcephe, Akdeniz"
, "Hatim Elhatip (Necdet Sağlam), Aksaray"
, Fevzi Surmeli ,
"Cemal Taluğ, Ankara", "Hikmet Koçak, Erz.
Atatürk", "Abdurrahim Özgenoğlu, Atilim"
, "Şerif Saylan, Balıkesir"
, "Mustafa Kuru, Başkent"
, "Cuma Bayat, Beykent" ,
"Ali Doğramacı, Bilkent", "Kadri Ozçaldıran,
BoÜn", "Ziya B. Güvenç, Çankaya"
, "Alper Akınoğlu, Çukurova"
, "Ufuk Taneri, Doğu Akdeniz"
, "İ. Cem Göknar (Mitat Uysal), Doğuş"
, "Mehmet Füzün, 9 Eylül"
, "Atalay Küçükbursa (Güner Önce), Kütahya
D.", "Candeğer Yılmaz, Ege"
, "Recep Polat (Erdoğan Büyükkasap),
Erzincan", "Ethem Tolga, GsÜ"
, "Rıza Ayhan, Gazi" , "Mehmet
Yavuz Coşkun, Gaziantep", "Alinur Büyükaksoy,
Gebze YTE", "Uğur Erdener, Hacettepe"
, info@ugurerdener.com, "Ekrem Ekinci, Işık"
, "Ahmet M. Gökçen (Yunus Söylet), İstanbul"
, "Ali Güneş (Salih Çelikkale), İst. Aydın"
, "Aydın Uğur, Bilgi"
, "Dursun Koçer, İst. Kültür"
, "Muhammed Şahin, İTÜ" ,
"Sabri Orman, İst. Ticaret",
"Zafer İlken, İzmir T.E.", "G. Deniz Bayrakdar
(Yüzel Yılmaz), Kadir Has", "A. Nafi Baytorun,
Kahramanmaraş S.İ.",
"Selahattin Köse (İbrahim Özen), KTÜ",
"Attila Aşkar, Koç", "Necla Pur, Marmara"
,
"Gürol Emekdaş (Uğur Oral, Manas)", "Sait
Bilgic (Hüseyin Akan), OMÜ", "Fazil Tekin, Es.
OGÜ", "Tosun Terzioğlu, Sabanci"
, "Mehmet Durman, Sakarya"
, "A. Dinçer Bedük (Süleyman Okudan), Selçuk"
, "Metin Lütfi Baydar, SDÜ"
, "Beyhan Karamanlıoğlu, Trakya"
, beykar@mynet.com,
"Yucel Altunbasak", yucel@etu.edu.tr,
"Yücel Ercan, TOBB ETÜ",
"Esvet Açıkgöz (M. Mete Cengiz), Uludağ"
, "Murat Barkan, Yaşar" ,
"Sedefhan Oğuz(Ahmet Serpil), Yeditepe",
"İsmail Yüksek, Yıldız", "Hasan Ceylan, Van
100. Yıl", "Ayşegül Güngör (Şenöter) (Nüket
Yetiş), TÜBİTAK", "Yücel Kanpolat,
TÜBA"
Cc: "Abdullah Atalar, TÜBA", "A. Nihat Berker,
TÜBA", anberker@mit.edu, "Metin Gürses,
TÜBA", "Tarık Çelik, TÜBA"
, tcelik@hacettepe.edu.tr, "İsmail Hakkı Duru,
TÜBA", "Emin Kansu, TÜBA"
, "Mehmet Özdoğan, TÜBA" ,
c.mozdo@gmail.com, "Şevket Ruacan, TÜBA",
"Aslıhan Tolun, TÜBA"
Merhaba ,
BİLİM SAHTECİLİĞİ CENNETİ
TÜRKİYE ÜNİVERSİTE SİSTEMİNİN YÖNETİCİLERİNE
AÇIK MEKTUPLAR
http://plagiarism-in-turkey-open-letters.blogspot.com
* İÇİNDEKİLER :
------------------------------
1.
BİLİM SAHTECİLİĞİ CENNETİ
TÜRKİYE ÜNİVERSİTE SİSTEMİNİN YÖNETİCİLERİNE
AÇIK MEKTUPLAR
1.1 KONULARI :
-----------------
B-00) AÇIK MEKTUP - rektörlere -
Bilim Sahteciliği Cenneti Türkiye Üniversite Sistemi - 00
----------
http://plagiarism-in-turkey-open-letters.blogspot.com/2010/02/b-00-acik-mektup-rektorlere-bilim_06.html
---------------
- 01-17 :
Sahte Dr/PhD Cemal Ardıl ve kızı Ebru Ardıl, ve
Servet Senyücel vd ile
Türkiye üniversite sistemi ilişkisi hakkında
----- ÇOK SAYIDAKİ SORUMLULARI HAKKINDA
YASAL İŞLEM YAPILMASINI GEREKTİRMEKTEDİR.
İYİ İNCELENMESİ ÖNERİLİR.
- 18 :
TÜRKİYE ÜNİVERSİTE SİSTEMİ TİPİ
YURTDIŞI
LİSANSÜSTÜ (M.Sc. , PhD , vb) ÖĞRENİM
BURSLARI - BURSLULARI
( SORUMLULARI HAKKINDA
YASAL İŞLEM YAPILMASINI GEREKTİRMEKTEDİR ) :
----- Canan Atalay Aktuğ
( Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi )
----- Mustafa Helvacı
( Diyanet İşleri Başkanlığı ,
Akdeniz Üniversitesi ,
TÜBİTAK )
- 19 :
ASİYE NASIL KURTULUR ??.....
Çözüm Önerileri
- 20 :
TÜRKİYE ÜNİVERSİTE SİSTEMİ
TİPİ
YAYIN ŞAMPİYONLARI :
----- TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi
----- Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi
vd
- 21 :
ÇANAKKALE ONSEKİZ MART ÜNİVERSİTESİ
TİPİ ,
YERLİ MALLARI YETMEDİĞİ İÇİN
İTHAL EDİLEN ,
TEZ DANIŞMANLARI :
----- Memmedaga Mammadov -
Mehmedağa Mehmedli -
M. B. Mamedov
(ismini 3 değişik şekilde yazmaktadır)
vd
------------------------------
2.
B-01) AÇIK MEKTUP -
YUSUF ZİYA ÖZCAN 'a
(başkan - YÜKSEK ÖĞRETİM KURULU - YÖK) - 1
3.
B-02) AÇIK MEKTUP -
TÜBİTAK başkanına - 1
4.
B-03) AÇIK MEKTUP -
TÜRKİYE BİLİMLER AKADEMİSİ (TÜBA) başkanına - 1
5.
B-04) AÇIK MEKTUP -
ORTA DOĞU TEKNİK ÜNİVERSİTESİ (ODTÜ) CAMİASINA - 1
6.
B-05) AÇIK MEKTUP -
YÜCEL ALTUNBAŞAK-a
( rektör - TOBB EKONOMİ ve TEKNOLOJİ ÜNİVERSİTESİ ) - 1
7.
B-06) AÇIK MEKTUP -
İSKENDER ENGİN TÜRE-ye
( rektör - HALİÇ ÜNİVERSİTESİ ) - 1
8.
B-07) AÇIK MEKTUP -
SABRİ ORMAN-a
( rektör - İSTANBUL TİCARET ÜNİVERSİTESİ ) - 1
9.
B-08) AÇIK MEKTUP -
rektöre - İSTANBUL BİLGİ ÜNİVERSİTESİ - 1
10.
B-09) AÇIK MEKTUP -
rektöre - SELÇUK ÜNİVERSİTESİ - 1
11.
B-10) AÇIK MEKTUP -
rektöre - MALTEPE ÜNİVERSİTESİ - 1
12.
B-50) AÇIK MEKTUP -
TAYFUN AKGÜL-e (profesör - İTÜ) - 1
13.
B-51) AÇIK MEKTUP -
HAKAN KUNTMAN-a (dekan - İTÜ) - 1
14.
B-90) AÇIK MEKTUP -
DİYANET İŞLERİ BAŞKANINA - 1
------------------------------
15.
- LIST of INTERNATIONAL
FAKE SCIENTIFIC ORGANIZATIONS
(on just a web site)
and OWNERS
(some gain 1.000.000+ euro / year)
- LIST of INTERNATIONAL
FAKE SCIENTIFIC CONFERENCES
(via just a web site)
and OWNERS
(some gain 1.000.000+ euro / year)
- LIST of INTERNATIONAL
FAKE SCIENTIFIC JOURNALS
(on just a web site)
and OWNERS
(some gain 1.000.000+ euro / year)
BU LİSTELERDEKİLERİN TAMAMINA YAKININA ,
TÜRKİYE ÜNİVERSİTELERİ ,
AKADEMİK PERSONELİNİ GÖNDERMEKTE ve
PARA AKITMAKTADIR ;
BUNLARIN TÜRKİYE'ye
TOPLAM MALİYETİ
MİLYON EURO 'LARDIR:
------------------------------
------------------------------
16.
SAHTE Dr/PhD CEMAL ARDIL (ve kızı EBRU ARDIL) ,
KENDİLERİNİ KEŞFEDİP YARATAN
ÇANAKKALE ONSEKİZ (18) MART ÜNİVERSİTESİ 'NE - ÇOMÜ
TEŞEKKÜR EDER
----------
http://plagiarism-in-turkey-with-cemal-ardil.blogspot.com/search/label/A-17%29%20CEMAL%20ARDIL%20%28ve%20EBRU%20ARDIL%29%20KEND%C4%B0LER%C4%B0N%C4%B0%20KE%C5%9EFED%C4%B0P%20YARATAN%20%C3%87ANAKKALE%20ONSEK%C4%B0Z%20%2818%29%20MART%20%C3%9CN%C4%B0VERS%C4%B0TES%C4%B0-NE%20%28%C3%87OM%C3%9C%29%20TE%C5%9EEKK%C3%9CR%20EDER
------------------------------
------------------------------
17.
SAHTE Dr/PhD CEMAL ARDIL ve kızı EBRU ARDIL 'dan
BİLİM SAHTECİLİĞİ CENNETİ
TÜRKİYE ÜNİVERSİTE SİSTEMİNİN YÖNETİCİLERİNE
SEVGİLERLE ..........
( 2003 - .... )
-----
SAHTE Dr/PhD CEMAL ARDIL ve kızı EBRU ARDIL ,
- AKADEMİK SAADET ZİNCİRLERİNI DESTEKLEYEN ve
- ULUSLARARASI BANKA HESAPLARINA PARA AKITARAK ,
EURO MULTİ MİLYONERİ OLMALARINA
KATKI SAĞLAYAN
REKTÖRLERE (61 üniversite)
TEŞEKKÜR EDER
----------
http://plagiarism-in-turkey-with-cemal-ardil.blogspot.com/search/label/A-18%29%20CEMAL%20ARDIL%20-%20EBRU%20ARDIL%20AKADEM%C4%B0K%20SAADET%20Z%C4%B0NC%C4%B0RLER%C4%B0NE%20ve%20EURO%20MULT%C4%B0%20M%C4%B0LYONER%C4%B0%20OLMALARINA%20KATKI%20SA%C4%9ELAYAN%20REKT%C3%96RLERE%20%2861%20%C3%BCniversite%29%20TE%C5%9EEKK%C3%9CR%20EDER
----------
------------------------------
------------------------------
18.
PLAGIARISM in TURKEY -
TÜRKİYE'de BİLİM SAHTECİLİĞİ -
(by - yazan : Dr. Tansu KÜÇÜKÖNCÜ, PhD)
---------------
- 01) PLAGIARISM in TURKEY
(Famous Turkish Plagiarists : Rectors , Deans , etc) ---
TÜRKİYE'de BİLİM SAHTECİLİĞİ
(Ünlü Türkiyeli Bilim Sahtecileri : Rektörler , Dekanlar , vd) ---
(by - yazan : Dr. Tansu KÜÇÜKÖNCÜ, PhD)
-----
http://plagiarism-in-turkey.blogspot.com/
---------------
- 02) PLAGIARISM in TURKEY
with FAKE Dr/PhD CEMAL ARDIL and EBRU ARDIL (his daughter) ---
owners of
FAKE ORGANIZATIONS -
FAKE CONFERENCES -
FAKE JOURNALS ---
and Turkish Fans (1.000+ academicians) of
FAKE Dr/PhD CEMAL ARDIL and EBRU ARDIL -------
TÜRKİYE'de SAHTE Dr/PhD CEMAL ARDIL ve EBRU ARDIL (kızı) ile
BİLİM SAHTECİLİĞİ -----
(by - yazan : Dr. Tansu KÜÇÜKÖNCÜ, PhD)
-----
( BU BLOGU OKUMA KILAVUZU : )
http://plagiarism-in-turkey-with-cemal-ardil.blogspot.com/2009/11/000-bu-blogu-okuma-kilavuzu.html
( http://plagiarism-in-turkey-with-cemal-ardil.blogspot.com/ )
---------------
- COMING SOON ::
DOCUMENTS -
PLAGIARISM PARADISE
CANAKKALE ONSEKIZ MART UNIVERSITY - COMU
- COMING SOON ::
DOCUMENTS -
DELIVERING DIPLOMAS (BSc - MSc - PhD)
WITHOUT EDUCATION by COMU
- COMING SOON ::
REVOLUTION in PLAGIARISM in TURKEY made by
MIDDLE EAST TECHNICAL UNIVERSITY - METU
- ÇOK YAKINDA ::
BELGELER -
DOKTORA ÖĞRENİMİ GÖRME SUÇU -
1930-LARDA NAZİLER BİLE AKIL EDEMEDİ
- ÇOK YAKINDA ::
BELGELER -
PLAGIARISM DOSYALARI -
HİLELİ ORGANİZASYONLAR - KONFERANSLAR - DERGİLER
---------------
------------------------------
------------------------------
19.
BİLİM SAHTECİLİĞİ,
TÜRKİYE'de ÜNİVERSİTE SİSTEMİNİN
YAZILI OLMAYAN RESMİ POLİTİKASIDIR ;
HAKSIZ KADROLAŞMADA
(DOLAYISIYLA İŞE HAKKEDENLERİN ALINMASINI ENGELLEMEDE) , ve
İŞİ HAKKEDENLERİN YAPMASINI ENGELLEMEDE ,
HAKSIZ EKONOMİK ÇIKAR SAĞLAMADA
YOĞUN BİR ŞEKİLDE KULLANILMAKTADIR.
TANSU KÜÇÜKÖNCÜ,
"ÇANAKKALE ONSEKİZ / 18 MART ÜNİVERSİTESİ'ndekİ (ÇOMÜ)
YOĞUN BİLİM SAHTECİLİĞİ FAALİYETLERİNİN
ÖNÜNDE ENGEL OLARAK GÖRÜLDÜĞÜ"
İÇİN
2001'den BERİ YOĞUN
İNSAN HAKLARI İHLALLERİNE
MARUZ BIRAKILMAKTADIR.
------------------------------
------------------------------
20.
Dr. TANSU KÜÇÜKÖNCÜ HAKKINDA
-----
http://plagiarism-in-turkey.blogspot.com/search/label/B-0-1-1%29%20Tansu%20K%C3%9C%C3%87%C3%9CK%C3%96NC%C3%9C%20hakk%C4%B1nda
---------------
Tansu KÜÇÜKÖNCÜ hakkında merak ettiklerinizi burada bulabilirsiniz,
isterseniz e-posta ile soru sorabilirsiniz. ---
Tansu KÜÇÜKÖNCÜ hakkında internet aramalarında karşınıza çıkacak,
Tansu KÜÇÜKÖNCÜ hakkında
"yalan, iftira, hakaret, karalama, çamur atma"dan ibaret,
bazıları
Tansu KÜÇÜKÖNCÜ'nün ağzından yazılmış gösterilen,
10'larca internet sitesindeki yazılara İTİBAR ETMEYİN;
bu sitelerdeki yazıları
Ali Okatan, Bekir Karlık ve Servet Senyücel'in birlikte hazırladığı
anlaşılmaktadır;
Tansu KÜÇÜKÖNCÜ, bu kişilere karşı yasal mücadelesini sürdürmektedir. ---
Bu blog konusu faaliyetlerine dair,
Tansu KÜÇÜKÖNCÜ'nün savcılığa şikayeti üzerine
Çanakkale Onsekiz / 18 Mart Üniversitesi,
Cemal Ardıl ve Servet Senyücel'i işten atmak zorunda kalalı beri (Şubat.2004),
Cemal Ardıl ve Servet Senyücel, açtıkları internet siteleri ve
yağdırdıkları e-postalar ile
Tansu KÜÇÜKÖNCÜ hakkında yoğun bir şekilde
"yalan, iftira, hakaret, karalama, çamur atma" kampanyası yürütmektedir;
son yıllarda bu kampanyanın
Ali Okatan, Bekir Karlık ve Servet Senyücel tarafından arttırılarak
10'larca internet sitesi üzerinden sürdürüldüğü anlaşılmaktadır;
Ali Okatan, Bekir Karlık ve Servet Senyücel, yazdıkları, baştan sona
Tansu KÜÇÜKÖNCÜ'ye
iftira ve hakaretlerden ibaret yazılarından bazılarını
Tansu KÜÇÜKÖNCÜ'nün ağzından yazılmış gibi göstermektedir;
Bekir Karlık ve Ali Okatan, bu yazıları
Tansu KÜÇÜKÖNCÜ'nün
itirafları olduğunu iddia ederek bazı resmi ortamlara
(YÖK, bazı üniversiteler, yargı, vd) da vermiştir;
Tansu KÜÇÜKÖNCÜ, bunlardan haberdar oldukça savcılığa şikayetçi
(şimdilik 10+) olmaktadır ve Bilgi Edinme Hakkını kullanarak belgeleri
elde etmeye çalışmaktadır;
Yüksek Öğretim Kurulu (Yusuf Ziya Özcan),
Orta Doğu Teknik Üniversitesi (Ahmet Acar) ve
Kocaeli Üniversitesi (Sezer Şener Komsuoğlu),
( Çanakkale Onsekiz / 18 Mart Üniversitesi'nden bahsetmeye bile gerek yok ),
Bekir Karlık'ın baştan sona
Tansu KÜÇÜKÖNCÜ'ye
iftira ve hakaret,lerden ibaret ve
Tansu KÜÇÜKÖNCÜ'nün ağzından yazılmış gibi gösterdiği yazısına itibar ederek
Tansu KÜÇÜKÖNCÜ'yü yasa-dışı fişlemiştir; Başbakanlık Bilgi Edinme
Değerlendirme Kurulu kararlarına rağmen
Bekir Karlık'ın bu yazısı ve bununla ilgili kendi yazışmalarını
gizlemektedir, vermemektedir. ---
Tansu KÜÇÜKÖNCÜ, 2004'te ve Haziran.2009'da
Ali Okatan, Bekir Karlık, ve Servet Senyücel hakkında
"bilim sahteciliği" vd iddialarla savcılığa şikayetçi olmuştur; bunun üzerine
Haliç Üniversitesi, Ali Okatan'ı (dekan) işten atmıştır (Haziran.2009);
Haliç Üniversitesi (İskender Engin Türe) iddiaları örtbas etmiştir ve
Bekir Karlık hakkında hiçbir işlem yapmamıştır, aksine
Bekir Karlık'ı vekil dekan yapmıştır. ---
Tansu KÜÇÜKÖNCÜ, çok yakında bunlarla ilgili bütün belgeleri ve
Ali Okatan, Bekir Karlık ve Servet Senyücel'in
iftira ve hakaretlerine karşı ve bunlara itibar ederek kendisini
yasa-dışı fişleyenlere
(Yusuf Ziya Özcan, Ahmet Acar, Sezer Şener Komsuoğlu, vd)
karşı yasal mücadelesinin tüm detaylarını yayınlayacaktır ve bu
blogdan ulaşılabilecektir.
---------------
------------------------------
21.
Tansu KÜÇÜKÖNCÜ 'nün
- TÜRKİYE'de BİLİM SAHTECİLİĞİ ,ve
- 2001 'den beri İNSAN HAKLARIı MAĞDURU EDİLMESİ , ve
ilişkili konulardaki
BELGESEL YAYINLARININ
( bloglar , vd :
tüm bloglardan linklerle birbirine ulaşılabilmektedir ,
eklendikçe , yeni bloglara/bloglardan da ulaşılabilecektir ) ,
YETKİLİLERCE
İYİ İNCELENMESİ ve
GÜNCELLEMELERİN TAKİP EDİLMESİ
ÖNERİLİR.
BELGELERİ YAYINLANAN , YAYINLANACAK
PEK ÇOK KONU ,
SORUMLULARI HAKKINDA
YASAL İŞLEM YAPILMASINI GEREKTİRMEKTEDİR ;
BU BELGESEL YAYINLARIN
İHBAR
KABUL EDİLMESİ GEREKİR ;
YİNE DE
Tansu KÜÇÜKÖNCÜ ,
AYRICA BUNLARI ,
PEK ÇOK ORTAMA
DOĞRUDAN İLETMEYE DEVAM EDECEKTİR:
22.
BİLİM SAHTECİLİĞİ CENNETİ
TÜRKİYE ÜNİVERSİTE SİSTEMİNİN
KAF DAĞININ ARDINDAKİ YÖNETİCİLERİ ,
Tansu KÜÇÜKÖNCÜ 'nün
BELGESEL YAYINLARINI
CİDDİYE ALIR MI ,
İNCELETİR Mİ ,
TAKİP ETTİRİR Mİ ?!.....
DOĞRUDAN KENDİLERİ HİÇ TENEZZÜL ETMEZ DE ..... :
KAPALI KAPILAR ARDINDA KALIRSA ,
İŞLERİNE GELMEYEN HERŞEYİ
ÇÖPE ATARLAR , BUHARLAŞTIRIRLAR ,
GİZLERLER ,
GÖRMEZ , DUYMAZ , SÖYLEMEZLER.....
ŞİMDİ DURUM BİRAZ FARKLI :
Tansu KÜÇÜKÖNCÜ 'nün
BELGESEL YAYINLARINDA
DİLE GETİRDİĞİ KONULAR ,
SADECE TÜRKİYE'de DEĞİL ,
DÜNYANIN HER YANINDA ,
İLLA Kİ ÖNLERİNE GETİRİLECEKTİR ,
HEM DE ÖMÜRLERİİN GERİ KALANI BOYUNCA ,
OKUYANLAR , İNCELEYENLER
ONLARA ANLATACAKTIR.
İSTEDİKLERİ KADAR UĞRAŞSSINLAR ,
ARTIK KAÇIŞ OLMADIĞINI GÖRMELERİ
UZUN SÜRMEYECEKTİR.....
-----------------------------------------
26.
Bu e-posta ,
Tansu KÜÇÜKÖNCÜ 'nün
Haziran.2009 'da
bu konuda 15 e-posta gönderdiği
TÜRKİYE ÜNİVERSİTE SİSTEMİ YÖNETİCİLERİnin
büyük çoğunluğuna gönderilmektedir.
Ahmet Acar 'ın (rektör , ODTÜ
Tansu KÜÇÜKÖNCÜ 'nün
iletişim hakkını gaspetmesi nedeniyle
Yusuf Ziya Özcan 'ın ODTÜ 'deki e-posta adresine
gönderilememektedir.
Bu e-postanın gönderildiği bazı kişiler , artık
TÜRKİYE ÜNİVERSİTE SİSTEMİ YÖNETİCİSİ
olmayabilir ;
bu e-postayı , yerlerine gelen kişilere iletmeleri ÖNERİLİR.
Bu e-postanın gönderildiği kişiler arasında ,
SAHTE Dr/PhD CEMAL ARDIL ve kızı EBRU ARDIL 'ın ,
EURO MULTİ MİLYONERİ OLMALARINI SAĞLADIKLARI İÇİN
TEŞEKKÜR ETTİKLERİ
REKTÖRLERDEN (61 üniversite)
bazıları eksik olabilir
( bunlardan
ODTÜ ve
KOCAELİ rektörlerine
özellikle gönderilmemiştir ) ;
bu e-postayı bunlara ve diğer tüm rektörlere
iletenler olacağı tahmin edilmektedir.
-----------------------------------------
27. Tansu KÜÇÜKÖNCÜ 'nün ,
TÜRKİYE'de BİLİM SAHTECİLİĞİ ve
ilişkili konularda
kimseyi e-posta ile bilgilendirmesine , uyarmasına gerek kalmamıştır ;
İSTEYEN ,
Tansu KÜÇÜKÖNCÜ 'nün
BELGESEL yayınlarını (blog, vd) takip edebilir.
OKUYANLAR ,
OKUMASI GEREKTİĞİ HALDE
OKUMAYANLARA ANLATACAKTIR.
HERŞEYİN KEYİFLERİNE BAĞLI OLMASINA
ÇOK ALIŞTIKLARI İÇİN
GERİSİ HER ZAMANKİ GİBİ
KEYİFLERİNE KALACAKTIR.....
Selamlar.
--
Tansu KUCUKONCU , PhD
( BSc : METU EE
MSc : METU Phil & CEng
PhD : Ankara Uni. Stat. )
Dr. Tansu KÜÇÜKÖNCÜ (Turkish alphabet)
http://tansukucukoncu.blogspot.com/
http://tansukucukoncu-turkce.blogspot.com/
http://www.linkedin.com/in/tansukucukoncu
---------------------------------------------
DDK : YÜKSEK ÖĞRETİM -DEVLET ADINA İCRA EDİLEN BİR KAMU HİZMETİ OLMA NİTELİĞİNİ TAMAMIYLA KAYBETMİŞ
DDK : YÜKSEKÖĞRETİM ALANI YOLSUZLUĞUN ÖNLENEMEMESİNE - ARTMASINA ELVERİŞLİ HALE GELDİ
DDK : MUHBİR ve ŞİKAYETÇİ KİMLİK BİLGİLERİ - ŞİKAYET EDİLENLERE BİLDİRİLDİ - ÜZERLERİNE SALDIRTILDI
DDK : Kemal Gürüz ve Erdoğan Teziç - kendi haklarındaki vd suçlamaları sahte imza ile örtbas etti
DDK : Kemal Gürüz ve Erdoğan Teziç - yasaları hiçe sayarak Rektörlerin suçlarını örtbas etti
DDK : ÜNİVERSİTE ve YÖK YÖNETİCİLERİ - KENDİLERİNİ "DOKUNULMAZ" - "HİÇ KİMSEYE HESAP VERMEZ" GÖRÜYOR
DDK : Kemal Gürüz ve Erdoğan Teziç hakkında ceza soruşturması yapılması - yasa-dışı engellendi
DDK : YÖK - Cumhuriyet Savcılıklarının gönderdiği dosyaları dikkate almadı - cevap dahi yazmadı
DDK : Kemal Gürüz ve Erdoğan Teziç - yasa-dışı uydurma “Başkanlık Kararları” ile Rektörleri korudu
DDK : Kemal Gürüz ve Erdoğan Teziç - Rektörler hakkındaki şikayetleri yasa-dışı dikkate almadı
DDK : Gürüz ve Teziç - Kamu İhale Kurumu - Maliye Bakanlığı - Sayıştay vb raporlarını rafa kaldırdı
DDK : Gürüz ve Teziç - haklarındaki suç duyurularını dikkate almadı - kendi kendini yasa-dışı akladı
DDK : Erdoğan TEZİÇ - rektörleri özellikle korudu - kolladı ve yargının denetimi dışında bıraktı
DDK : Teziç - Fatih Hilmioğlu-nun (2008-.. : ETÖ davası -tutuklu) yargılanmasını yasa-dışı engelledi
DDK : Teziç -Rıza Ferit Bernay-ın (2008-.. : ETÖ davası -tutuklu) yargılanmasını yasa-dışı engelledi
---------------------------------------------
---------------------------------------------
From: Tansu KUCUKONCU
Date: 2010/2/15
Subject: SAHTE Dr/PhD CEMAL ARDIL ve kızı EBRU ARDIL ,
EURO MULTİ MİLYONERİ OLMALARINI SAĞLAYAN
REKTÖRLERE (61 üniversite)
TEŞEKKÜR EDER
To:
"Mehmet Kemalettin Çonkar (Ali Altuntaş),
Afyon K."
"Cemal Taluğ, Ankara"
Atatürk"
"Ali Doğramacı, Bilkent"
BoÜn"
D."
Erzincan"
Yavuz Coşkun, Gaziantep"
Gebze YTE"
"Sabri Orman, İst. Ticaret"
"Zafer İlken, İzmir T.E."
(Yüzel Yılmaz), Kadir Has"
Kahramanmaraş S.İ."
"Selahattin Köse (İbrahim Özen), KTÜ"
"Attila Aşkar, Koç"
"Gürol Emekdaş (Uğur Oral, Manas)"
Bilgic (Hüseyin Akan), OMÜ"
OGÜ"
"Yucel Altunbasak"
"Yücel Ercan, TOBB ETÜ"
"Esvet Açıkgöz (M. Mete Cengiz), Uludağ"
"Sedefhan Oğuz(Ahmet Serpil), Yeditepe"
"İsmail Yüksek, Yıldız"
100. Yıl"
Yetiş), TÜBİTAK"
TÜBA"
Cc: "Abdullah Atalar, TÜBA"
TÜBA"
TÜBA"
TÜBA"
c.mozdo@gmail.com, "Şevket Ruacan, TÜBA"
"Aslıhan Tolun, TÜBA"
Merhaba ,
BİLİM SAHTECİLİĞİ CENNETİ
TÜRKİYE ÜNİVERSİTE SİSTEMİNİN YÖNETİCİLERİNE
AÇIK MEKTUPLAR
http://plagiarism-in-turkey-open-letters.blogspot.com
* İÇİNDEKİLER :
------------------------------
1.
BİLİM SAHTECİLİĞİ CENNETİ
TÜRKİYE ÜNİVERSİTE SİSTEMİNİN YÖNETİCİLERİNE
AÇIK MEKTUPLAR
1.1 KONULARI :
-----------------
B-00) AÇIK MEKTUP - rektörlere -
Bilim Sahteciliği Cenneti Türkiye Üniversite Sistemi - 00
----------
http://plagiarism-in-turkey-open-letters.blogspot.com/2010/02/b-00-acik-mektup-rektorlere-bilim_06.html
---------------
- 01-17 :
Sahte Dr/PhD Cemal Ardıl ve kızı Ebru Ardıl, ve
Servet Senyücel vd ile
Türkiye üniversite sistemi ilişkisi hakkında
----- ÇOK SAYIDAKİ SORUMLULARI HAKKINDA
YASAL İŞLEM YAPILMASINI GEREKTİRMEKTEDİR.
İYİ İNCELENMESİ ÖNERİLİR.
- 18 :
TÜRKİYE ÜNİVERSİTE SİSTEMİ TİPİ
YURTDIŞI
LİSANSÜSTÜ (M.Sc. , PhD , vb) ÖĞRENİM
BURSLARI - BURSLULARI
( SORUMLULARI HAKKINDA
YASAL İŞLEM YAPILMASINI GEREKTİRMEKTEDİR ) :
----- Canan Atalay Aktuğ
( Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi )
----- Mustafa Helvacı
( Diyanet İşleri Başkanlığı ,
Akdeniz Üniversitesi ,
TÜBİTAK )
- 19 :
ASİYE NASIL KURTULUR ??.....
Çözüm Önerileri
- 20 :
TÜRKİYE ÜNİVERSİTE SİSTEMİ
TİPİ
YAYIN ŞAMPİYONLARI :
----- TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi
----- Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi
vd
- 21 :
ÇANAKKALE ONSEKİZ MART ÜNİVERSİTESİ
TİPİ ,
YERLİ MALLARI YETMEDİĞİ İÇİN
İTHAL EDİLEN ,
TEZ DANIŞMANLARI :
----- Memmedaga Mammadov -
Mehmedağa Mehmedli -
M. B. Mamedov
(ismini 3 değişik şekilde yazmaktadır)
vd
------------------------------
2.
B-01) AÇIK MEKTUP -
YUSUF ZİYA ÖZCAN 'a
(başkan - YÜKSEK ÖĞRETİM KURULU - YÖK) - 1
3.
B-02) AÇIK MEKTUP -
TÜBİTAK başkanına - 1
4.
B-03) AÇIK MEKTUP -
TÜRKİYE BİLİMLER AKADEMİSİ (TÜBA) başkanına - 1
5.
B-04) AÇIK MEKTUP -
ORTA DOĞU TEKNİK ÜNİVERSİTESİ (ODTÜ) CAMİASINA - 1
6.
B-05) AÇIK MEKTUP -
YÜCEL ALTUNBAŞAK-a
( rektör - TOBB EKONOMİ ve TEKNOLOJİ ÜNİVERSİTESİ ) - 1
7.
B-06) AÇIK MEKTUP -
İSKENDER ENGİN TÜRE-ye
( rektör - HALİÇ ÜNİVERSİTESİ ) - 1
8.
B-07) AÇIK MEKTUP -
SABRİ ORMAN-a
( rektör - İSTANBUL TİCARET ÜNİVERSİTESİ ) - 1
9.
B-08) AÇIK MEKTUP -
rektöre - İSTANBUL BİLGİ ÜNİVERSİTESİ - 1
10.
B-09) AÇIK MEKTUP -
rektöre - SELÇUK ÜNİVERSİTESİ - 1
11.
B-10) AÇIK MEKTUP -
rektöre - MALTEPE ÜNİVERSİTESİ - 1
12.
B-50) AÇIK MEKTUP -
TAYFUN AKGÜL-e (profesör - İTÜ) - 1
13.
B-51) AÇIK MEKTUP -
HAKAN KUNTMAN-a (dekan - İTÜ) - 1
14.
B-90) AÇIK MEKTUP -
DİYANET İŞLERİ BAŞKANINA - 1
------------------------------
15.
- LIST of INTERNATIONAL
FAKE SCIENTIFIC ORGANIZATIONS
(on just a web site)
and OWNERS
(some gain 1.000.000+ euro / year)
- LIST of INTERNATIONAL
FAKE SCIENTIFIC CONFERENCES
(via just a web site)
and OWNERS
(some gain 1.000.000+ euro / year)
- LIST of INTERNATIONAL
FAKE SCIENTIFIC JOURNALS
(on just a web site)
and OWNERS
(some gain 1.000.000+ euro / year)
BU LİSTELERDEKİLERİN TAMAMINA YAKININA ,
TÜRKİYE ÜNİVERSİTELERİ ,
AKADEMİK PERSONELİNİ GÖNDERMEKTE ve
PARA AKITMAKTADIR ;
BUNLARIN TÜRKİYE'ye
TOPLAM MALİYETİ
MİLYON EURO 'LARDIR:
------------------------------
------------------------------
16.
SAHTE Dr/PhD CEMAL ARDIL (ve kızı EBRU ARDIL) ,
KENDİLERİNİ KEŞFEDİP YARATAN
ÇANAKKALE ONSEKİZ (18) MART ÜNİVERSİTESİ 'NE - ÇOMÜ
TEŞEKKÜR EDER
----------
http://plagiarism-in-turkey-with-cemal-ardil.blogspot.com/search/label/A-17%29%20CEMAL%20ARDIL%20%28ve%20EBRU%20ARDIL%29%20KEND%C4%B0LER%C4%B0N%C4%B0%20KE%C5%9EFED%C4%B0P%20YARATAN%20%C3%87ANAKKALE%20ONSEK%C4%B0Z%20%2818%29%20MART%20%C3%9CN%C4%B0VERS%C4%B0TES%C4%B0-NE%20%28%C3%87OM%C3%9C%29%20TE%C5%9EEKK%C3%9CR%20EDER
------------------------------
------------------------------
17.
SAHTE Dr/PhD CEMAL ARDIL ve kızı EBRU ARDIL 'dan
BİLİM SAHTECİLİĞİ CENNETİ
TÜRKİYE ÜNİVERSİTE SİSTEMİNİN YÖNETİCİLERİNE
SEVGİLERLE ..........
( 2003 - .... )
-----
SAHTE Dr/PhD CEMAL ARDIL ve kızı EBRU ARDIL ,
- AKADEMİK SAADET ZİNCİRLERİNI DESTEKLEYEN ve
- ULUSLARARASI BANKA HESAPLARINA PARA AKITARAK ,
EURO MULTİ MİLYONERİ OLMALARINA
KATKI SAĞLAYAN
REKTÖRLERE (61 üniversite)
TEŞEKKÜR EDER
----------
http://plagiarism-in-turkey-with-cemal-ardil.blogspot.com/search/label/A-18%29%20CEMAL%20ARDIL%20-%20EBRU%20ARDIL%20AKADEM%C4%B0K%20SAADET%20Z%C4%B0NC%C4%B0RLER%C4%B0NE%20ve%20EURO%20MULT%C4%B0%20M%C4%B0LYONER%C4%B0%20OLMALARINA%20KATKI%20SA%C4%9ELAYAN%20REKT%C3%96RLERE%20%2861%20%C3%BCniversite%29%20TE%C5%9EEKK%C3%9CR%20EDER
----------
------------------------------
------------------------------
18.
PLAGIARISM in TURKEY -
TÜRKİYE'de BİLİM SAHTECİLİĞİ -
(by - yazan : Dr. Tansu KÜÇÜKÖNCÜ, PhD)
---------------
- 01) PLAGIARISM in TURKEY
(Famous Turkish Plagiarists : Rectors , Deans , etc) ---
TÜRKİYE'de BİLİM SAHTECİLİĞİ
(Ünlü Türkiyeli Bilim Sahtecileri : Rektörler , Dekanlar , vd) ---
(by - yazan : Dr. Tansu KÜÇÜKÖNCÜ, PhD)
-----
http://plagiarism-in-turkey.blogspot.com/
---------------
- 02) PLAGIARISM in TURKEY
with FAKE Dr/PhD CEMAL ARDIL and EBRU ARDIL (his daughter) ---
owners of
FAKE ORGANIZATIONS -
FAKE CONFERENCES -
FAKE JOURNALS ---
and Turkish Fans (1.000+ academicians) of
FAKE Dr/PhD CEMAL ARDIL and EBRU ARDIL -------
TÜRKİYE'de SAHTE Dr/PhD CEMAL ARDIL ve EBRU ARDIL (kızı) ile
BİLİM SAHTECİLİĞİ -----
(by - yazan : Dr. Tansu KÜÇÜKÖNCÜ, PhD)
-----
( BU BLOGU OKUMA KILAVUZU : )
http://plagiarism-in-turkey-with-cemal-ardil.blogspot.com/2009/11/000-bu-blogu-okuma-kilavuzu.html
( http://plagiarism-in-turkey-with-cemal-ardil.blogspot.com/ )
---------------
- COMING SOON ::
DOCUMENTS -
PLAGIARISM PARADISE
CANAKKALE ONSEKIZ MART UNIVERSITY - COMU
- COMING SOON ::
DOCUMENTS -
DELIVERING DIPLOMAS (BSc - MSc - PhD)
WITHOUT EDUCATION by COMU
- COMING SOON ::
REVOLUTION in PLAGIARISM in TURKEY made by
MIDDLE EAST TECHNICAL UNIVERSITY - METU
- ÇOK YAKINDA ::
BELGELER -
DOKTORA ÖĞRENİMİ GÖRME SUÇU -
1930-LARDA NAZİLER BİLE AKIL EDEMEDİ
- ÇOK YAKINDA ::
BELGELER -
PLAGIARISM DOSYALARI -
HİLELİ ORGANİZASYONLAR - KONFERANSLAR - DERGİLER
---------------
------------------------------
------------------------------
19.
BİLİM SAHTECİLİĞİ,
TÜRKİYE'de ÜNİVERSİTE SİSTEMİNİN
YAZILI OLMAYAN RESMİ POLİTİKASIDIR ;
HAKSIZ KADROLAŞMADA
(DOLAYISIYLA İŞE HAKKEDENLERİN ALINMASINI ENGELLEMEDE) , ve
İŞİ HAKKEDENLERİN YAPMASINI ENGELLEMEDE ,
HAKSIZ EKONOMİK ÇIKAR SAĞLAMADA
YOĞUN BİR ŞEKİLDE KULLANILMAKTADIR.
TANSU KÜÇÜKÖNCÜ,
"ÇANAKKALE ONSEKİZ / 18 MART ÜNİVERSİTESİ'ndekİ (ÇOMÜ)
YOĞUN BİLİM SAHTECİLİĞİ FAALİYETLERİNİN
ÖNÜNDE ENGEL OLARAK GÖRÜLDÜĞÜ"
İÇİN
2001'den BERİ YOĞUN
İNSAN HAKLARI İHLALLERİNE
MARUZ BIRAKILMAKTADIR.
------------------------------
------------------------------
20.
Dr. TANSU KÜÇÜKÖNCÜ HAKKINDA
-----
http://plagiarism-in-turkey.blogspot.com/search/label/B-0-1-1%29%20Tansu%20K%C3%9C%C3%87%C3%9CK%C3%96NC%C3%9C%20hakk%C4%B1nda
---------------
Tansu KÜÇÜKÖNCÜ hakkında merak ettiklerinizi burada bulabilirsiniz,
isterseniz e-posta ile soru sorabilirsiniz. ---
Tansu KÜÇÜKÖNCÜ hakkında internet aramalarında karşınıza çıkacak,
Tansu KÜÇÜKÖNCÜ hakkında
"yalan, iftira, hakaret, karalama, çamur atma"dan ibaret,
bazıları
Tansu KÜÇÜKÖNCÜ'nün ağzından yazılmış gösterilen,
10'larca internet sitesindeki yazılara İTİBAR ETMEYİN;
bu sitelerdeki yazıları
Ali Okatan, Bekir Karlık ve Servet Senyücel'in birlikte hazırladığı
anlaşılmaktadır;
Tansu KÜÇÜKÖNCÜ, bu kişilere karşı yasal mücadelesini sürdürmektedir. ---
Bu blog konusu faaliyetlerine dair,
Tansu KÜÇÜKÖNCÜ'nün savcılığa şikayeti üzerine
Çanakkale Onsekiz / 18 Mart Üniversitesi,
Cemal Ardıl ve Servet Senyücel'i işten atmak zorunda kalalı beri (Şubat.2004),
Cemal Ardıl ve Servet Senyücel, açtıkları internet siteleri ve
yağdırdıkları e-postalar ile
Tansu KÜÇÜKÖNCÜ hakkında yoğun bir şekilde
"yalan, iftira, hakaret, karalama, çamur atma" kampanyası yürütmektedir;
son yıllarda bu kampanyanın
Ali Okatan, Bekir Karlık ve Servet Senyücel tarafından arttırılarak
10'larca internet sitesi üzerinden sürdürüldüğü anlaşılmaktadır;
Ali Okatan, Bekir Karlık ve Servet Senyücel, yazdıkları, baştan sona
Tansu KÜÇÜKÖNCÜ'ye
iftira ve hakaretlerden ibaret yazılarından bazılarını
Tansu KÜÇÜKÖNCÜ'nün ağzından yazılmış gibi göstermektedir;
Bekir Karlık ve Ali Okatan, bu yazıları
Tansu KÜÇÜKÖNCÜ'nün
itirafları olduğunu iddia ederek bazı resmi ortamlara
(YÖK, bazı üniversiteler, yargı, vd) da vermiştir;
Tansu KÜÇÜKÖNCÜ, bunlardan haberdar oldukça savcılığa şikayetçi
(şimdilik 10+) olmaktadır ve Bilgi Edinme Hakkını kullanarak belgeleri
elde etmeye çalışmaktadır;
Yüksek Öğretim Kurulu (Yusuf Ziya Özcan),
Orta Doğu Teknik Üniversitesi (Ahmet Acar) ve
Kocaeli Üniversitesi (Sezer Şener Komsuoğlu),
( Çanakkale Onsekiz / 18 Mart Üniversitesi'nden bahsetmeye bile gerek yok ),
Bekir Karlık'ın baştan sona
Tansu KÜÇÜKÖNCÜ'ye
iftira ve hakaret,lerden ibaret ve
Tansu KÜÇÜKÖNCÜ'nün ağzından yazılmış gibi gösterdiği yazısına itibar ederek
Tansu KÜÇÜKÖNCÜ'yü yasa-dışı fişlemiştir; Başbakanlık Bilgi Edinme
Değerlendirme Kurulu kararlarına rağmen
Bekir Karlık'ın bu yazısı ve bununla ilgili kendi yazışmalarını
gizlemektedir, vermemektedir. ---
Tansu KÜÇÜKÖNCÜ, 2004'te ve Haziran.2009'da
Ali Okatan, Bekir Karlık, ve Servet Senyücel hakkında
"bilim sahteciliği" vd iddialarla savcılığa şikayetçi olmuştur; bunun üzerine
Haliç Üniversitesi, Ali Okatan'ı (dekan) işten atmıştır (Haziran.2009);
Haliç Üniversitesi (İskender Engin Türe) iddiaları örtbas etmiştir ve
Bekir Karlık hakkında hiçbir işlem yapmamıştır, aksine
Bekir Karlık'ı vekil dekan yapmıştır. ---
Tansu KÜÇÜKÖNCÜ, çok yakında bunlarla ilgili bütün belgeleri ve
Ali Okatan, Bekir Karlık ve Servet Senyücel'in
iftira ve hakaretlerine karşı ve bunlara itibar ederek kendisini
yasa-dışı fişleyenlere
(Yusuf Ziya Özcan, Ahmet Acar, Sezer Şener Komsuoğlu, vd)
karşı yasal mücadelesinin tüm detaylarını yayınlayacaktır ve bu
blogdan ulaşılabilecektir.
---------------
------------------------------
21.
Tansu KÜÇÜKÖNCÜ 'nün
- TÜRKİYE'de BİLİM SAHTECİLİĞİ ,ve
- 2001 'den beri İNSAN HAKLARIı MAĞDURU EDİLMESİ , ve
ilişkili konulardaki
BELGESEL YAYINLARININ
( bloglar , vd :
tüm bloglardan linklerle birbirine ulaşılabilmektedir ,
eklendikçe , yeni bloglara/bloglardan da ulaşılabilecektir ) ,
YETKİLİLERCE
İYİ İNCELENMESİ ve
GÜNCELLEMELERİN TAKİP EDİLMESİ
ÖNERİLİR.
BELGELERİ YAYINLANAN , YAYINLANACAK
PEK ÇOK KONU ,
SORUMLULARI HAKKINDA
YASAL İŞLEM YAPILMASINI GEREKTİRMEKTEDİR ;
BU BELGESEL YAYINLARIN
İHBAR
KABUL EDİLMESİ GEREKİR ;
YİNE DE
Tansu KÜÇÜKÖNCÜ ,
AYRICA BUNLARI ,
PEK ÇOK ORTAMA
DOĞRUDAN İLETMEYE DEVAM EDECEKTİR:
22.
BİLİM SAHTECİLİĞİ CENNETİ
TÜRKİYE ÜNİVERSİTE SİSTEMİNİN
KAF DAĞININ ARDINDAKİ YÖNETİCİLERİ ,
Tansu KÜÇÜKÖNCÜ 'nün
BELGESEL YAYINLARINI
CİDDİYE ALIR MI ,
İNCELETİR Mİ ,
TAKİP ETTİRİR Mİ ?!.....
DOĞRUDAN KENDİLERİ HİÇ TENEZZÜL ETMEZ DE ..... :
KAPALI KAPILAR ARDINDA KALIRSA ,
İŞLERİNE GELMEYEN HERŞEYİ
ÇÖPE ATARLAR , BUHARLAŞTIRIRLAR ,
GİZLERLER ,
GÖRMEZ , DUYMAZ , SÖYLEMEZLER.....
ŞİMDİ DURUM BİRAZ FARKLI :
Tansu KÜÇÜKÖNCÜ 'nün
BELGESEL YAYINLARINDA
DİLE GETİRDİĞİ KONULAR ,
SADECE TÜRKİYE'de DEĞİL ,
DÜNYANIN HER YANINDA ,
İLLA Kİ ÖNLERİNE GETİRİLECEKTİR ,
HEM DE ÖMÜRLERİİN GERİ KALANI BOYUNCA ,
OKUYANLAR , İNCELEYENLER
ONLARA ANLATACAKTIR.
İSTEDİKLERİ KADAR UĞRAŞSSINLAR ,
ARTIK KAÇIŞ OLMADIĞINI GÖRMELERİ
UZUN SÜRMEYECEKTİR.....
-----------------------------------------
26.
Bu e-posta ,
Tansu KÜÇÜKÖNCÜ 'nün
Haziran.2009 'da
bu konuda 15 e-posta gönderdiği
TÜRKİYE ÜNİVERSİTE SİSTEMİ YÖNETİCİLERİnin
büyük çoğunluğuna gönderilmektedir.
Ahmet Acar 'ın (rektör , ODTÜ
Tansu KÜÇÜKÖNCÜ 'nün
iletişim hakkını gaspetmesi nedeniyle
Yusuf Ziya Özcan 'ın ODTÜ 'deki e-posta adresine
gönderilememektedir.
Bu e-postanın gönderildiği bazı kişiler , artık
TÜRKİYE ÜNİVERSİTE SİSTEMİ YÖNETİCİSİ
olmayabilir ;
bu e-postayı , yerlerine gelen kişilere iletmeleri ÖNERİLİR.
Bu e-postanın gönderildiği kişiler arasında ,
SAHTE Dr/PhD CEMAL ARDIL ve kızı EBRU ARDIL 'ın ,
EURO MULTİ MİLYONERİ OLMALARINI SAĞLADIKLARI İÇİN
TEŞEKKÜR ETTİKLERİ
REKTÖRLERDEN (61 üniversite)
bazıları eksik olabilir
( bunlardan
ODTÜ ve
KOCAELİ rektörlerine
özellikle gönderilmemiştir ) ;
bu e-postayı bunlara ve diğer tüm rektörlere
iletenler olacağı tahmin edilmektedir.
-----------------------------------------
27. Tansu KÜÇÜKÖNCÜ 'nün ,
TÜRKİYE'de BİLİM SAHTECİLİĞİ ve
ilişkili konularda
kimseyi e-posta ile bilgilendirmesine , uyarmasına gerek kalmamıştır ;
İSTEYEN ,
Tansu KÜÇÜKÖNCÜ 'nün
BELGESEL yayınlarını (blog, vd) takip edebilir.
OKUYANLAR ,
OKUMASI GEREKTİĞİ HALDE
OKUMAYANLARA ANLATACAKTIR.
HERŞEYİN KEYİFLERİNE BAĞLI OLMASINA
ÇOK ALIŞTIKLARI İÇİN
GERİSİ HER ZAMANKİ GİBİ
KEYİFLERİNE KALACAKTIR.....
Selamlar.
--
Tansu KUCUKONCU , PhD
( BSc : METU EE
MSc : METU Phil & CEng
PhD : Ankara Uni. Stat. )
Dr. Tansu KÜÇÜKÖNCÜ (Turkish alphabet)
http://tansukucukoncu.blogspot.com/
http://tansukucukoncu-turkce.blogspot.com/
http://www.linkedin.com/in/tansukucukoncu
Monday, February 15, 2010
Sunday, February 14, 2010
Saturday, February 13, 2010
A-01) DDK Raporu - 26.10.2009 - sayı : 2009 / 33-6 - YÜKSEK ÖĞRETİM - DEVLET ADINA İCRA EDİLEN BİR KAMU HİZMETİ OLMA NİTELİĞİNİ TAMAMIYLA KAYBETMİŞTİR
--------------------------------------------
Cumhurbaşkanlığı
Devlet Denetleme Kurulu Raporu
tarih : 26.10.2009
sayı : 2009 / 33-6
Yüksek Öğretimde Devletin Gözetim ve Denetimi /
Yasal Çerçeve ve YÖK’ün Uygulamaları
--------------------------------------------
--------------------------------------------
01.Aralık.2009
Star Gazete ,
http://www.stargazete.com/politika/fotokopi-imzayla-suclar-hasir-altinda-haber-228745.htm
Fotokopi imzayla suçlar hasır altında
Cumhurbaşkanlığına bağlı denetçiler, YÖK’ün eski başkanları Teziç ve Gürüz’ün fotokopi imza kullanarak hukuksuz işlem yapıp birçok suçu akladığını belirledi
CEVHERİ GÜVEN ANKARA
Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu Denetçileri, eski YÖK başkanları Kemal Gürüz ve Erdoğan Teziç’i suçlayan iddialara karşı alınan, hukuka aykırı kararların sahte imza ile kayda geçirildiğini tespit etti.
RAPOR TAM 200 SAYFA
Emniyete başvuran DDK Denetçileri, kriminalden imzaların başka belgelerden söz konusu belgelere fotokopi yoluyla kopyalandığı yönünde rapor aldı. Şaibeli YÖK toplantılarının ses kayıtlarını da dinleyen denetçiler, 26.10.2009 tarih ve 2009/33-6 sayılı “Yüksek Öğretimde Devletin Gözetim ve Denetimi / Yasal Çerçeve ve YÖK’ün Uygulamaları” başlıklı ekleri hariç 200 sayfalık rapor hazırladı.
ÇALIŞMAYA İSEN’DEN TEYİT
Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu Denetçileri tarafından hazırlanan 200 sayfalık raporda YÖK eski Başkanları Kemal Gürüz ve Erdoğan Teziç başta olmak üzere YÖK’ün üst kurulları ve Rektörler hakkında çok çarpıcı tespitler yer alıyor. Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Mustafa İsen, sözkonusu çalışmayı teyit ederken, Denetçiler tamamladıkları raporlarla ilgili bir dizi suç duyurusunda bulunacak. Suç duyurularının ardından Erdoğan Teziç ve Kemal Gürüz hakkında yargı yolunun açılması ihtimali de gündemde.
İşte yasadışı yolla saklanan olaylar
Cumhurbaşkanlığı müfettişleri tarafından hazırlanan, ekleri hariç yaklaşık 200 sayfalık rapordan satırbaşları:
• YÖK eski Başkanları Prof. Dr. Kemal Gürüz ve Prof. Dr. Erdoğan Teziç hakkında öne sürülen iddialara ilişkin ceza soruşturması yapılmasının, 2547 sayılı Kanunun 53/c maddesine aykırı olarak engellendiği,
• YÖK’ün Cumhuriyet Savcılıklarının gönderdiği dosyaları dikkate almadığı, cevap dahi yazmadığı,
n Kemal Gürüz ve Erdoğan Teçiz’in, yasalara aykırı olarak, uydurulan “Başkanlık Kararları” ile Rektörleri koruma altına aldığı,
• Rektörlerle ilgili olarak, öğretim elemanları veya diğer kişiler tarafından yapılan şikayet başvurularının, bilgi edinme hakları hiçe sayılarak dikkate alınmadığı,
• Kamu İhale Kurumu, Maliye Bakanlığı, Sayıştay gibi kurumların incelemelerinin rafa kaldırıldığı,
• YÖK eski başkanları, yasalara aykırı olarak, kendileri hakkında yapılan suç duyurularını dikkate almayıp, kendilerini akladığı,
• Erdoğan TEZİÇ’in rektörleri özellikle koruduğu, kolladığı ve yargının denetimi dışında bıraktığı,
• Görevini kötüye kullanan ve ihale mevzuatına aykırı işlemler yapan Fatih Hilmioğlu hakkında Erdoğan Teziç’in, yasalara aykırı olarak aldığı Başkanlık Kararı ile bu kişinin yargılanmasını engellediği,
• Anayasada ve 2547 sayılı Kanunda yapılan değişikliklerin ruhuna uygun olarak, Genelkurmay Başkanlığınca YÖK Denetleme Kuruluna üye seçilmesi uygulamasının sona erdirilmesi gerektiği.
Kararları yasaların da önünde
DDK raporunda; Rektörlerin haklarındaki pekçok suç duyurusu ve yolsuzluk tespitlerinden dolayı yargılanmamaları için Kemal Gürüz döneminde “Başkanlık Kararları” diye bir uygulamanın “uydurulduğunu” belirtildi. Bu uygulamanın Erdoğan Teziç tarafından da devam ettirildiği ve yasaların hiçe sayılarak Rektörlerin korunduğu belirtildi.
Suçlarına tek celseli görüşme
Teziç hakkında yapılan ve zaman içinde biriken tüm suç duyurularının, tek bir paket halinde görüşüldüğü 13.06.2006 günkü toplantının ses kayıtları denetçiler tarafından dinlendi. Kayıtlarda, toplantı içeriklerindeki pek çok usulsüzlük ve kanun dışı uygulamalar tespit edildi. Teziç hakkındaki suçlamalar yasa dışı olarak birleştirildi ve aklama gerçekleşti.
Rektör yolsuzlukları birer birer aklandı
Raporda, Ondokuz Mayıs Üniversitesi Eski Rektörü Ferit Bernay’ın karıştığı yolsuzluk, usulsüzlük ve hatalar neticesinde Cumhuriyet Başsavcılığınca YÖK’e gönderilen dosyanın, Teziç tarafından aklandığı ve Çukurova Üniversitesi Eski Rektörü Yalçın Kekeç’in, üniversitesinde yapılan hukuksuzluğu astlarını korumak için üzerine aldığı, kendisinin de yine aynı yöntemle korunduğu da yer aldı.
Suçlu görevden alInacak
Raporun ardından denetçiler YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan’a da gerekli önlemleri alması konusunda bilgi verdi. DDK Denetçileri, Yüksek Öğretim Kurumu (YÖK) başkanlarını suçlayan iddialara karşı alınan kararların hukuka aykırı olduğunu ve sahte imza ile kayda geçirildiğini tespit etti. Disiplin ve Soruşturma Defterleri’nde, imzası olan kişilerin bilgisi haricinde, daha önce farklı evraklara attıkları imzalarının fotokopisi konulmak suretiyle evrakta sahtecilik suçu işlendiği belirlendi. Denetçiler sözkonusu suçun YÖK Genel Sekreterliğinde çalışan bir personel etrafında döndüğünü YÖK Başkanı Özcan’a da bildirdi. Özcan’ın söz konusu kişiyi görevden almaya hazırlandığı öğrenildi. Raporda, bu suçları işleyen YÖK eski başkanları ile haklarında suç duyurusunda bulunulan ilgili dönem rektörlerinin dosyalarının tekrar gündeme alınması tavsiye edildi. YÖK’ün bu tavsiyeye uyacağı öğrenildi.
Karar defteriyle kayıtlar çelişiyor
Toplantılarda Kanunun açık amir hükmü ortada olduğu halde, Başkanla ilgili suç duyurularının görüşüldüğü toplantılarda Milli Eğitim Bakanının oturuma katılarak başkanlık yapması şartına uyulmadığı da belgelendi. Karar defterindeki kayıtlarla ses kayıtları arasında da çarpıcı çelişkiler bulunduğu tespit edildi. Raporda; “deftere yapıştırılmış diğer kararlar, en başta format itibariyle belli bir şekle göre yazılmışken, 13.06.2006 kararları bu şekle uymamaktadır.” denilerek rapor ve ses kayıtları arasındaki çelişkiler de eklendi.
---------------
http://www.egazetehaber.com/yokte-sahte-imza-skandali-haber,3799.html
YÖK'te sahte imza skandalı
Cumhurbaşkanlığına bağlı denetçiler, YÖK'ün eski başkanları Erdoğan Teziç ve Kemal Gürüz'ün fotokopi imza kullanarak hukuksuz işlemlerle birçok suçu akladığını belirledi
01 Aralık 2009, 11:51
Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu Denetçileri, eski YÖK başkanları Kemal Gürüz ve Erdoğan Teziç’i suçlayan iddialara karşı alınan, hukuka aykırı kararların sahte imza ile kayda geçirildiğini tespit etti.
RAPOR TAM 200 SAYFA
Emniyete başvuran DDK Denetçileri, kriminalden imzaların başka belgelerden söz konusu belgelere fotokopi yoluyla kopyalandığı yönünde rapor aldı. Şaibeli YÖK toplantılarının ses kayıtlarını da dinleyen denetçiler, 26.10.2009 tarih ve 2009/33-6 sayılı “Yüksek Öğretimde Devletin Gözetim ve Denetimi / Yasal Çerçeve ve YÖK’ün Uygulamaları” başlıklı ekleri hariç 200 sayfalık rapor hazırladı.
ÇALIŞMAYA MUSTAFA İSEN’DEN TEYİT
Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu Denetçileri tarafından hazırlanan 200 sayfalık raporda YÖK eski Başkanları Kemal Gürüz ve Erdoğan Teziç başta olmak üzere YÖK’ün üst kurulları ve Rektörler hakkında çok çarpıcı tespitler yer alıyor. Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Mustafa İsen, söz konusu çalışmayı teyit ederken, Denetçiler tamamladıkları raporlarla ilgili bir dizi suç duyurusunda bulunacak. Suç duyurularının ardından Erdoğan Teziç ve Kemal Gürüz hakkında yargı yolunun açılması ihtimali de gündemde.
İşte yasadışı yolla saklanan olaylar:
Cumhurbaşkanlığı müfettişleri tarafından hazırlanan, ekleri hariç yaklaşık 200 sayfalık rapordan satırbaşları:
- YÖK eski Başkanları Prof. Dr. Kemal Gürüz ve Prof. Dr. Erdoğan Teziç hakkında öne sürülen iddialara ilişkin ceza soruşturması yapılmasının, 2547 sayılı Kanunun 53/c maddesine aykırı olarak engellendiği,
- YÖK’ün Cumhuriyet Savcılıklarının gönderdiği dosyaları dikkate almadığı, cevap dahi yazmadığı,
- Kemal Gürüz ve Erdoğan Teçiz’in, yasalara aykırı olarak, uydurulan “Başkanlık Kararları” ile Rektörleri koruma altına aldığı,
- Rektörlerle ilgili olarak, öğretim elemanları veya diğer kişiler tarafından yapılan şikayet başvurularının, bilgi edinme hakları hiçe sayılarak dikkate alınmadığı,
- Kamu İhale Kurumu, Maliye Bakanlığı, Sayıştay gibi kurumların incelemelerinin rafa kaldırıldığı,
- YÖK eski başkanları, yasalara aykırı olarak, kendileri hakkında yapılan suç duyurularını dikkate almayıp, kendilerini akladığı,
- Erdoğan Teziç’in rektörleri özellikle koruduğu, kolladığı ve yargının denetimi dışında bıraktığı,
- Görevini kötüye kullanan ve ihale mevzuatına aykırı işlemler yapan Fatih Hilmioğlu hakkında Erdoğan Teziç’in, yasalara aykırı olarak aldığı Başkanlık Kararı ile bu kişinin yargılanmasını engellediği,
- Anayasada ve 2547 sayılı Kanunda yapılan değişikliklerin ruhuna uygun olarak, Genelkurmay Başkanlığınca YÖK Denetleme Kuruluna üye seçilmesi uygulamasının sona erdirilmesi gerektiği.
KARARLARI YASALARIN DA ÖNÜNDE
DDK raporunda; Rektörlerin haklarındaki pekçok suç duyurusu ve yolsuzluk tespitlerinden dolayı yargılanmamaları için Kemal Gürüz döneminde “Başkanlık Kararları” diye bir uygulamanın “uydurulduğunu” belirtildi. Bu uygulamanın Erdoğan Teziç tarafından da devam ettirildiği ve yasaların hiçe sayılarak Rektörlerin korunduğu belirtildi.
SUÇLARINA TEK CELSELİ GÖRÜŞME
Teziç hakkında yapılan ve zaman içinde biriken tüm suç duyurularının, tek bir paket halinde görüşüldüğü 13.06.2006 günkü toplantının ses kayıtları denetçiler tarafından dinlendi. Kayıtlarda, toplantı içeriklerindeki pek çok usulsüzlük ve kanun dışı uygulamalar tespit edildi. Teziç hakkındaki suçlamalar yasa dışı olarak birleştirildi ve aklama gerçekleşti.
REKTÖR YOLSUZLUKLARI BİRER BİRER AKLADI
Raporda, Ondokuz Mayıs Üniversitesi Eski Rektörü Ferit Bernay’ın karıştığı yolsuzluk, usulsüzlük ve hatalar neticesinde Cumhuriyet Başsavcılığınca YÖK’e gönderilen dosyanın, Teziç tarafından aklandığı ve Çukurova Üniversitesi Eski Rektörü Yalçın Kekeç’in, üniversitesinde yapılan hukuksuzluğu astlarını korumak için üzerine aldığı, kendisinin de yine aynı yöntemle korunduğu da yer aldı.
SUÇLU GÖREVDEN ALINACAK
Raporun ardından denetçiler YÖK?Başkanı Yusuf Ziya Özcan’a da gerekli önlemleri alması konusunda bilgi verdi. DDK Denetçileri, Yüksek Öğretim Kurumu (YÖK) başkanlarını suçlayan iddialara karşı alınan kararların hukuka aykırı olduğunu ve sahte imza ile kayda geçirildiğini tespit etti. Disiplin ve Soruşturma Defterleri’nde, imzası olan kişilerin bilgisi haricinde, daha önce farklı evraklara attıkları imzalarının fotokopisi konulmak suretiyle evrakta sahtecilik suçu işlendiği belirlendi. Denetçiler söz konusu suçun YÖK Genel Sekreterliğinde çalışan bir personel etrafında döndüğünü YÖK Başkanı Özcan’a da bildirdi. Özcan’ın söz konusu kişiyi görevden almaya hazırlandığı öğrenildi. Raporda, bu suçları işleyen YÖK eski başkanları ile haklarında suç duyurusunda bulunulan ilgili dönem rektörlerinin dosyalarının tekrar gündeme alınması tavsiye edildi. YÖK’ün bu tavsiyeye uyacağı öğrenildi.
KARAR DEFTERİYLE KAYITLAR ÇELİŞİYOR
Toplantılarda Kanunun açık amir hükmü ortada olduğu halde, Başkanla ilgili suç duyurularının görüşüldüğü toplantılarda Milli Eğitim Bakanının oturuma katılarak başkanlık yapması şartına uyulmadığı da belgelendi. Karar defterindeki kayıtlarla ses kayıtları arasında da çarpıcı çelişkiler bulunduğu tespit edildi. Raporda; “deftere yapıştırılmış diğer kararlar, en başta format itibariyle belli bir şekle göre yazılmışken, 13.06.2006 kararları bu şekle uymamaktadır.” denilerek rapor ve ses kayıtları arasındaki çelişkiler de eklendi.
(Star Gazetesi)
---------------
Milliyet , 30.12.2009
http://www.milliyet.com.tr/Guncel/HaberDetay.aspx?aType=HaberDetay&KategoriID=24&ArticleID=1179836&Date=30.12.2009&b=YOK%20baskanlarina%20sorusturma%20surprizi
YÖK başkanlarına soruşturma sürprizi
ANKARA Milliyet
30.12.2009
Devlet Denetleme Kurulu hukuka aykırı uygulamalarda bulundukları gerekçesiyle bazı eski YÖK başkanlarına soruşturma açılmasını istedi
Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu (DDK), şikâyet ve ihbarlar konusunda hukuka aykırı uygulamalarda bulundukları gerekçesiyle bazı eski YÖK başkanları hakkında soruşturma açılmasını istedi.
Rapor özetinde hakkında soruşturma açılması istenen kişiler gizli tutulurken, içindekiler bölümünde eski YÖK başkanları Kemal Gürüz ile Erdoğan Teziç’in adları yer aldı.
DDK, 2007’de dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in isteğiyle başlattığı denetlemeyi tamamlayarak, “Yükseköğretimde Gözetim ve Denetim” konulu raporu hazırladı.
Raporda türban konusundaki hassasiyetleri ile dikkat çeken Kemal Gürüz ile Erdoğan Teziç hakkındaki ihbar ve şikâyetlerle ilgili incelemeye yer verildi. YÖK başkanları ve üniversitelerin üst düzey yöneticileri hakkındaki ihbar ve şikâyetlerle ilgili olarak yürütülen iş ve işlemlerin de incelendiği raporda, şu tespitler yer aldı:
- Bazı ihbar ve şikâyetlerle ilgili olarak ‘soruşturma açılmasına gerek yoktur’ şeklinde kararlar alınarak söz konusu ihbar ve şikâyetler hakkında herhangi bir soruşturma yapılmadığı tespit edilmiştir.
- YÖK başkanları ve rektörler hakkında, ihbar ve şikâyet müessesesinin işlerliği kaybolmuştur.
- Soruşturmaların hukuka aykırı sonlandırılması ve çeşitli sahtecilik fiilleri bu ortamda vücut bulmuştur.
- Muhbir ve şikâyetçilerin kimlik bilgilerinin ifşa edilmesi biçiminde hukuka aykırı işlemler yapıldığı tespit edilmiştir.
- YÖK Genel Kurulu, YÖK başkanları ve rektörlerin hukuka aykırı uygulamaları denetim olgusunun tamamıyla işlevselliğini yitirmesine yol açmıştır.
- Yükseköğretim alanı yolsuzluk ve usulsüzlüğün önlenememesine, artmasına elverişli ‘çevre’ haline gelmiştir.
Bu nedenle, oluşan ‘denetim açığı’ kendisini besleyen ve bu açığı kronikleştiren yapıya dönüşmüş görünmektedir. DDK, derneklere izinsiz üye olan öğretim elemanlarına disiplin cezası öngören yönetmeliğin kaldırılmasını da istedi.
İsimler karartıldı
Köşk’ün internet sitesinde yayımlanan raporun içindekiler bölümünde; Gürüz ve Teziç hakkındaki ihbar ve şikâyetlerin 198. ve 200. sayfalarda yer aldığı belirtildi. Ancak Cumhurbaşkanlığı, rapordaki bu isimleri öğleden sonra üstünü siyah renkle kapatarak kararttı.
---------------
Yeni Şafak , 30.12.2009
http://yenisafak.com.tr/Egitim/Default.aspx?t=30.12.2009&c=40&i=23187
2 YÖK başkanına soruşturma talebi
Yüksek öğretim alanının yolsuzluk ve usulsüzlüğe elverişli bir çevre haline geldiği tespiti yapılan DDK Raporu'nda iki eski YÖK Başkanı'na soruşturma açılması istendi.
ASLIHAN ALTAY KARATAŞ /
ANKARA - ANKARA (AA)
Cumhurbaşkanlığı DDK, ihbar ve şikayetleri hukuka aykırı bir şekilde soruşturmayan eski YÖK başkanları hakkında soruşturma açılmasını istedi. Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu “Yükseköğretimde Gözetim ve Denetim” raporunu açıkladı. Raporda, yüksek öğretim alanının 'denetim açığı' nedeniyle 'yolsuzluk ve usulsüzlüğe elverişli bir çevre' hâline geldiği ve bu durumun kronikleştiği tespiti yapıldı.
DENETİM AÇIĞI KRONİKLEŞTİ
Rapora göre YÖK'ün kontrolündeki Yükseköğretim Denetleme Kurulu, YÖK Başkanları ve rektörler hakkındaki ihbar ve şikayetler ile ilgili "soruşturma açılmasına gerek görülmemiştir" kararları vererek "hukuka aykırı" davrandı. Üniversitelerde denetim açığının kronik hale geldiğini belirten DDK, eski YÖK Başkanlarının ve Yükseköğretim Denetleme Kurulu'nun "hukuka aykırı" uygulamaları nedeniyle soruşturma açılmasını istedi. Raporun Cumhurbaşkanlığı internet sitesine konulan özetinde iki YÖK Başkanının isminin kapatılması dikkat çekti.
İLK DEFA DENETLENDİ
YÖK'ün ilk defa denetlenmesi anlamına gelen rapor, çok sayıda çarpıcı bilgiyi belgeleriyle ortaya koyarken, geçmiş YÖK yönetimlerinin yaptığı 'hukuksuzluğu' da ortaya koydu. İşte DDK raporunun ortaya çıkardığı çarpıcı gerçekler:
-İhbar ve şikâyetlerle ilgili olarak "soruşturma açılmasına gerek yoktur" şeklinde kararlar alınarak herhangi bir soruşturma yapılmadı.
-'Soruşturma açılmasına gerek görülmemiştir' şeklinde alınan kararlar cari bir usul hâline getirildi ve ihbar ve şikâyet müessesesinin işlerliğini kaybetmesine yol açıldı.
-Hesap verilebilirlikten uzak bir çalışma yöntemi, her seviyede YÖK'e hakim oldu. Böylece çeşitli sahtecilik fiilleri bu ortamda vücut buldu.
-Sayıştay, Maliye Bakanlığı veya Cumhuriyet Savcılıklarının yazıları şikâyet edilen üniversite rektörüne gönderildi. Rektörün cevabi yazısı esas alınarak "soruşturmaya mahal bulunmadığı" şeklinde Başkanlık kararları alındı.
ŞİKAYETÇİLER İHBAR EDİLDİ
Raporda, muhbir ve şikâyetçinin kimliklerinin gizlenmeksizin, ihbar ve şikayetin, şikâyette bulunulan kişilere/rektörlere/üniversitelere gönderilerek, muhbir ve şikâyetçilerin kimlik bilgilerinin 'hukuka aykırı bir şekilde' ifşa edildiği tespiti yapıldı. Ayrıca alınan "soruşturma açılmamasına yönelik" kararların, muhbir ve müştekiler ile Cumhuriyet Savcılıklarına gönderilmeyerek dava açma hakkının ortadan kaldırıldığı belirlendi. DDK Raporu'nda, Yükseköğretim Denetleme Kurulunun yeni baştan ele alınarak soruşturmaların, 2547 sayılı Kanunun 53/c maddesine göre değil, genel hükümlere göre yapılması önerisi de getirdi.
Şikayet mekanizması yanlış, değiştireceğiz
YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan, gazetecilerin, Devlet Denetleme Kurulu'nun (DDK) yükseköğretimle ilgili raporu ile ilgili sorularını cevapladı. Bir gazetecinin 'Rektörlerle ilgili şikayette bulunan kişilerin muhbirlerin isimlerinin ifşa edilmesi de eleştiriliyor bununla ilgili bir değerlendirmeniz olacak mı?' sorusunu Özcan, 'Zaten rektörden şikayeti olan adamı, biz tekrar rektöre yolluyorduk. O yanlış bir şey. Ben size bunu birkaç kere söyledim. Onu değiştirmemiz lazım. Siz rektörü şikayet ediyorsunuz, biz de alıyoruz diyoruz ki; 'Bu şahıs şikayet ediyor, şuna bir bakın'. O yanlış bir şey. Başka bir mekanizmayı çalıştırmaya çalışacağız. Onu değiştirmek istiyoruz' diye yanıtladı.
30.12.2009
---------------Cumhurbaşkanlığı
Devlet Denetleme Kurulu Raporu
tarih : 26.10.2009
sayı : 2009 / 33-6
Yüksek Öğretimde Devletin Gözetim ve Denetimi /
Yasal Çerçeve ve YÖK’ün Uygulamaları
--------------------------------------------
--------------------------------------------
01.Aralık.2009
Star Gazete ,
http://www.stargazete.com/politika/fotokopi-imzayla-suclar-hasir-altinda-haber-228745.htm
Fotokopi imzayla suçlar hasır altında
Cumhurbaşkanlığına bağlı denetçiler, YÖK’ün eski başkanları Teziç ve Gürüz’ün fotokopi imza kullanarak hukuksuz işlem yapıp birçok suçu akladığını belirledi
CEVHERİ GÜVEN ANKARA
Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu Denetçileri, eski YÖK başkanları Kemal Gürüz ve Erdoğan Teziç’i suçlayan iddialara karşı alınan, hukuka aykırı kararların sahte imza ile kayda geçirildiğini tespit etti.
RAPOR TAM 200 SAYFA
Emniyete başvuran DDK Denetçileri, kriminalden imzaların başka belgelerden söz konusu belgelere fotokopi yoluyla kopyalandığı yönünde rapor aldı. Şaibeli YÖK toplantılarının ses kayıtlarını da dinleyen denetçiler, 26.10.2009 tarih ve 2009/33-6 sayılı “Yüksek Öğretimde Devletin Gözetim ve Denetimi / Yasal Çerçeve ve YÖK’ün Uygulamaları” başlıklı ekleri hariç 200 sayfalık rapor hazırladı.
ÇALIŞMAYA İSEN’DEN TEYİT
Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu Denetçileri tarafından hazırlanan 200 sayfalık raporda YÖK eski Başkanları Kemal Gürüz ve Erdoğan Teziç başta olmak üzere YÖK’ün üst kurulları ve Rektörler hakkında çok çarpıcı tespitler yer alıyor. Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Mustafa İsen, sözkonusu çalışmayı teyit ederken, Denetçiler tamamladıkları raporlarla ilgili bir dizi suç duyurusunda bulunacak. Suç duyurularının ardından Erdoğan Teziç ve Kemal Gürüz hakkında yargı yolunun açılması ihtimali de gündemde.
İşte yasadışı yolla saklanan olaylar
Cumhurbaşkanlığı müfettişleri tarafından hazırlanan, ekleri hariç yaklaşık 200 sayfalık rapordan satırbaşları:
• YÖK eski Başkanları Prof. Dr. Kemal Gürüz ve Prof. Dr. Erdoğan Teziç hakkında öne sürülen iddialara ilişkin ceza soruşturması yapılmasının, 2547 sayılı Kanunun 53/c maddesine aykırı olarak engellendiği,
• YÖK’ün Cumhuriyet Savcılıklarının gönderdiği dosyaları dikkate almadığı, cevap dahi yazmadığı,
n Kemal Gürüz ve Erdoğan Teçiz’in, yasalara aykırı olarak, uydurulan “Başkanlık Kararları” ile Rektörleri koruma altına aldığı,
• Rektörlerle ilgili olarak, öğretim elemanları veya diğer kişiler tarafından yapılan şikayet başvurularının, bilgi edinme hakları hiçe sayılarak dikkate alınmadığı,
• Kamu İhale Kurumu, Maliye Bakanlığı, Sayıştay gibi kurumların incelemelerinin rafa kaldırıldığı,
• YÖK eski başkanları, yasalara aykırı olarak, kendileri hakkında yapılan suç duyurularını dikkate almayıp, kendilerini akladığı,
• Erdoğan TEZİÇ’in rektörleri özellikle koruduğu, kolladığı ve yargının denetimi dışında bıraktığı,
• Görevini kötüye kullanan ve ihale mevzuatına aykırı işlemler yapan Fatih Hilmioğlu hakkında Erdoğan Teziç’in, yasalara aykırı olarak aldığı Başkanlık Kararı ile bu kişinin yargılanmasını engellediği,
• Anayasada ve 2547 sayılı Kanunda yapılan değişikliklerin ruhuna uygun olarak, Genelkurmay Başkanlığınca YÖK Denetleme Kuruluna üye seçilmesi uygulamasının sona erdirilmesi gerektiği.
Kararları yasaların da önünde
DDK raporunda; Rektörlerin haklarındaki pekçok suç duyurusu ve yolsuzluk tespitlerinden dolayı yargılanmamaları için Kemal Gürüz döneminde “Başkanlık Kararları” diye bir uygulamanın “uydurulduğunu” belirtildi. Bu uygulamanın Erdoğan Teziç tarafından da devam ettirildiği ve yasaların hiçe sayılarak Rektörlerin korunduğu belirtildi.
Suçlarına tek celseli görüşme
Teziç hakkında yapılan ve zaman içinde biriken tüm suç duyurularının, tek bir paket halinde görüşüldüğü 13.06.2006 günkü toplantının ses kayıtları denetçiler tarafından dinlendi. Kayıtlarda, toplantı içeriklerindeki pek çok usulsüzlük ve kanun dışı uygulamalar tespit edildi. Teziç hakkındaki suçlamalar yasa dışı olarak birleştirildi ve aklama gerçekleşti.
Rektör yolsuzlukları birer birer aklandı
Raporda, Ondokuz Mayıs Üniversitesi Eski Rektörü Ferit Bernay’ın karıştığı yolsuzluk, usulsüzlük ve hatalar neticesinde Cumhuriyet Başsavcılığınca YÖK’e gönderilen dosyanın, Teziç tarafından aklandığı ve Çukurova Üniversitesi Eski Rektörü Yalçın Kekeç’in, üniversitesinde yapılan hukuksuzluğu astlarını korumak için üzerine aldığı, kendisinin de yine aynı yöntemle korunduğu da yer aldı.
Suçlu görevden alInacak
Raporun ardından denetçiler YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan’a da gerekli önlemleri alması konusunda bilgi verdi. DDK Denetçileri, Yüksek Öğretim Kurumu (YÖK) başkanlarını suçlayan iddialara karşı alınan kararların hukuka aykırı olduğunu ve sahte imza ile kayda geçirildiğini tespit etti. Disiplin ve Soruşturma Defterleri’nde, imzası olan kişilerin bilgisi haricinde, daha önce farklı evraklara attıkları imzalarının fotokopisi konulmak suretiyle evrakta sahtecilik suçu işlendiği belirlendi. Denetçiler sözkonusu suçun YÖK Genel Sekreterliğinde çalışan bir personel etrafında döndüğünü YÖK Başkanı Özcan’a da bildirdi. Özcan’ın söz konusu kişiyi görevden almaya hazırlandığı öğrenildi. Raporda, bu suçları işleyen YÖK eski başkanları ile haklarında suç duyurusunda bulunulan ilgili dönem rektörlerinin dosyalarının tekrar gündeme alınması tavsiye edildi. YÖK’ün bu tavsiyeye uyacağı öğrenildi.
Karar defteriyle kayıtlar çelişiyor
Toplantılarda Kanunun açık amir hükmü ortada olduğu halde, Başkanla ilgili suç duyurularının görüşüldüğü toplantılarda Milli Eğitim Bakanının oturuma katılarak başkanlık yapması şartına uyulmadığı da belgelendi. Karar defterindeki kayıtlarla ses kayıtları arasında da çarpıcı çelişkiler bulunduğu tespit edildi. Raporda; “deftere yapıştırılmış diğer kararlar, en başta format itibariyle belli bir şekle göre yazılmışken, 13.06.2006 kararları bu şekle uymamaktadır.” denilerek rapor ve ses kayıtları arasındaki çelişkiler de eklendi.
---------------
http://www.egazetehaber.com/yokte-sahte-imza-skandali-haber,3799.html
YÖK'te sahte imza skandalı
Cumhurbaşkanlığına bağlı denetçiler, YÖK'ün eski başkanları Erdoğan Teziç ve Kemal Gürüz'ün fotokopi imza kullanarak hukuksuz işlemlerle birçok suçu akladığını belirledi
01 Aralık 2009, 11:51
Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu Denetçileri, eski YÖK başkanları Kemal Gürüz ve Erdoğan Teziç’i suçlayan iddialara karşı alınan, hukuka aykırı kararların sahte imza ile kayda geçirildiğini tespit etti.
RAPOR TAM 200 SAYFA
Emniyete başvuran DDK Denetçileri, kriminalden imzaların başka belgelerden söz konusu belgelere fotokopi yoluyla kopyalandığı yönünde rapor aldı. Şaibeli YÖK toplantılarının ses kayıtlarını da dinleyen denetçiler, 26.10.2009 tarih ve 2009/33-6 sayılı “Yüksek Öğretimde Devletin Gözetim ve Denetimi / Yasal Çerçeve ve YÖK’ün Uygulamaları” başlıklı ekleri hariç 200 sayfalık rapor hazırladı.
ÇALIŞMAYA MUSTAFA İSEN’DEN TEYİT
Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu Denetçileri tarafından hazırlanan 200 sayfalık raporda YÖK eski Başkanları Kemal Gürüz ve Erdoğan Teziç başta olmak üzere YÖK’ün üst kurulları ve Rektörler hakkında çok çarpıcı tespitler yer alıyor. Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Mustafa İsen, söz konusu çalışmayı teyit ederken, Denetçiler tamamladıkları raporlarla ilgili bir dizi suç duyurusunda bulunacak. Suç duyurularının ardından Erdoğan Teziç ve Kemal Gürüz hakkında yargı yolunun açılması ihtimali de gündemde.
İşte yasadışı yolla saklanan olaylar:
Cumhurbaşkanlığı müfettişleri tarafından hazırlanan, ekleri hariç yaklaşık 200 sayfalık rapordan satırbaşları:
- YÖK eski Başkanları Prof. Dr. Kemal Gürüz ve Prof. Dr. Erdoğan Teziç hakkında öne sürülen iddialara ilişkin ceza soruşturması yapılmasının, 2547 sayılı Kanunun 53/c maddesine aykırı olarak engellendiği,
- YÖK’ün Cumhuriyet Savcılıklarının gönderdiği dosyaları dikkate almadığı, cevap dahi yazmadığı,
- Kemal Gürüz ve Erdoğan Teçiz’in, yasalara aykırı olarak, uydurulan “Başkanlık Kararları” ile Rektörleri koruma altına aldığı,
- Rektörlerle ilgili olarak, öğretim elemanları veya diğer kişiler tarafından yapılan şikayet başvurularının, bilgi edinme hakları hiçe sayılarak dikkate alınmadığı,
- Kamu İhale Kurumu, Maliye Bakanlığı, Sayıştay gibi kurumların incelemelerinin rafa kaldırıldığı,
- YÖK eski başkanları, yasalara aykırı olarak, kendileri hakkında yapılan suç duyurularını dikkate almayıp, kendilerini akladığı,
- Erdoğan Teziç’in rektörleri özellikle koruduğu, kolladığı ve yargının denetimi dışında bıraktığı,
- Görevini kötüye kullanan ve ihale mevzuatına aykırı işlemler yapan Fatih Hilmioğlu hakkında Erdoğan Teziç’in, yasalara aykırı olarak aldığı Başkanlık Kararı ile bu kişinin yargılanmasını engellediği,
- Anayasada ve 2547 sayılı Kanunda yapılan değişikliklerin ruhuna uygun olarak, Genelkurmay Başkanlığınca YÖK Denetleme Kuruluna üye seçilmesi uygulamasının sona erdirilmesi gerektiği.
KARARLARI YASALARIN DA ÖNÜNDE
DDK raporunda; Rektörlerin haklarındaki pekçok suç duyurusu ve yolsuzluk tespitlerinden dolayı yargılanmamaları için Kemal Gürüz döneminde “Başkanlık Kararları” diye bir uygulamanın “uydurulduğunu” belirtildi. Bu uygulamanın Erdoğan Teziç tarafından da devam ettirildiği ve yasaların hiçe sayılarak Rektörlerin korunduğu belirtildi.
SUÇLARINA TEK CELSELİ GÖRÜŞME
Teziç hakkında yapılan ve zaman içinde biriken tüm suç duyurularının, tek bir paket halinde görüşüldüğü 13.06.2006 günkü toplantının ses kayıtları denetçiler tarafından dinlendi. Kayıtlarda, toplantı içeriklerindeki pek çok usulsüzlük ve kanun dışı uygulamalar tespit edildi. Teziç hakkındaki suçlamalar yasa dışı olarak birleştirildi ve aklama gerçekleşti.
REKTÖR YOLSUZLUKLARI BİRER BİRER AKLADI
Raporda, Ondokuz Mayıs Üniversitesi Eski Rektörü Ferit Bernay’ın karıştığı yolsuzluk, usulsüzlük ve hatalar neticesinde Cumhuriyet Başsavcılığınca YÖK’e gönderilen dosyanın, Teziç tarafından aklandığı ve Çukurova Üniversitesi Eski Rektörü Yalçın Kekeç’in, üniversitesinde yapılan hukuksuzluğu astlarını korumak için üzerine aldığı, kendisinin de yine aynı yöntemle korunduğu da yer aldı.
SUÇLU GÖREVDEN ALINACAK
Raporun ardından denetçiler YÖK?Başkanı Yusuf Ziya Özcan’a da gerekli önlemleri alması konusunda bilgi verdi. DDK Denetçileri, Yüksek Öğretim Kurumu (YÖK) başkanlarını suçlayan iddialara karşı alınan kararların hukuka aykırı olduğunu ve sahte imza ile kayda geçirildiğini tespit etti. Disiplin ve Soruşturma Defterleri’nde, imzası olan kişilerin bilgisi haricinde, daha önce farklı evraklara attıkları imzalarının fotokopisi konulmak suretiyle evrakta sahtecilik suçu işlendiği belirlendi. Denetçiler söz konusu suçun YÖK Genel Sekreterliğinde çalışan bir personel etrafında döndüğünü YÖK Başkanı Özcan’a da bildirdi. Özcan’ın söz konusu kişiyi görevden almaya hazırlandığı öğrenildi. Raporda, bu suçları işleyen YÖK eski başkanları ile haklarında suç duyurusunda bulunulan ilgili dönem rektörlerinin dosyalarının tekrar gündeme alınması tavsiye edildi. YÖK’ün bu tavsiyeye uyacağı öğrenildi.
KARAR DEFTERİYLE KAYITLAR ÇELİŞİYOR
Toplantılarda Kanunun açık amir hükmü ortada olduğu halde, Başkanla ilgili suç duyurularının görüşüldüğü toplantılarda Milli Eğitim Bakanının oturuma katılarak başkanlık yapması şartına uyulmadığı da belgelendi. Karar defterindeki kayıtlarla ses kayıtları arasında da çarpıcı çelişkiler bulunduğu tespit edildi. Raporda; “deftere yapıştırılmış diğer kararlar, en başta format itibariyle belli bir şekle göre yazılmışken, 13.06.2006 kararları bu şekle uymamaktadır.” denilerek rapor ve ses kayıtları arasındaki çelişkiler de eklendi.
(Star Gazetesi)
---------------
Milliyet , 30.12.2009
http://www.milliyet.com.tr/Guncel/HaberDetay.aspx?aType=HaberDetay&KategoriID=24&ArticleID=1179836&Date=30.12.2009&b=YOK%20baskanlarina%20sorusturma%20surprizi
YÖK başkanlarına soruşturma sürprizi
ANKARA Milliyet
30.12.2009
Devlet Denetleme Kurulu hukuka aykırı uygulamalarda bulundukları gerekçesiyle bazı eski YÖK başkanlarına soruşturma açılmasını istedi
Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu (DDK), şikâyet ve ihbarlar konusunda hukuka aykırı uygulamalarda bulundukları gerekçesiyle bazı eski YÖK başkanları hakkında soruşturma açılmasını istedi.
Rapor özetinde hakkında soruşturma açılması istenen kişiler gizli tutulurken, içindekiler bölümünde eski YÖK başkanları Kemal Gürüz ile Erdoğan Teziç’in adları yer aldı.
DDK, 2007’de dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in isteğiyle başlattığı denetlemeyi tamamlayarak, “Yükseköğretimde Gözetim ve Denetim” konulu raporu hazırladı.
Raporda türban konusundaki hassasiyetleri ile dikkat çeken Kemal Gürüz ile Erdoğan Teziç hakkındaki ihbar ve şikâyetlerle ilgili incelemeye yer verildi. YÖK başkanları ve üniversitelerin üst düzey yöneticileri hakkındaki ihbar ve şikâyetlerle ilgili olarak yürütülen iş ve işlemlerin de incelendiği raporda, şu tespitler yer aldı:
- Bazı ihbar ve şikâyetlerle ilgili olarak ‘soruşturma açılmasına gerek yoktur’ şeklinde kararlar alınarak söz konusu ihbar ve şikâyetler hakkında herhangi bir soruşturma yapılmadığı tespit edilmiştir.
- YÖK başkanları ve rektörler hakkında, ihbar ve şikâyet müessesesinin işlerliği kaybolmuştur.
- Soruşturmaların hukuka aykırı sonlandırılması ve çeşitli sahtecilik fiilleri bu ortamda vücut bulmuştur.
- Muhbir ve şikâyetçilerin kimlik bilgilerinin ifşa edilmesi biçiminde hukuka aykırı işlemler yapıldığı tespit edilmiştir.
- YÖK Genel Kurulu, YÖK başkanları ve rektörlerin hukuka aykırı uygulamaları denetim olgusunun tamamıyla işlevselliğini yitirmesine yol açmıştır.
- Yükseköğretim alanı yolsuzluk ve usulsüzlüğün önlenememesine, artmasına elverişli ‘çevre’ haline gelmiştir.
Bu nedenle, oluşan ‘denetim açığı’ kendisini besleyen ve bu açığı kronikleştiren yapıya dönüşmüş görünmektedir. DDK, derneklere izinsiz üye olan öğretim elemanlarına disiplin cezası öngören yönetmeliğin kaldırılmasını da istedi.
İsimler karartıldı
Köşk’ün internet sitesinde yayımlanan raporun içindekiler bölümünde; Gürüz ve Teziç hakkındaki ihbar ve şikâyetlerin 198. ve 200. sayfalarda yer aldığı belirtildi. Ancak Cumhurbaşkanlığı, rapordaki bu isimleri öğleden sonra üstünü siyah renkle kapatarak kararttı.
---------------
Yeni Şafak , 30.12.2009
http://yenisafak.com.tr/Egitim/Default.aspx?t=30.12.2009&c=40&i=23187
2 YÖK başkanına soruşturma talebi
Yüksek öğretim alanının yolsuzluk ve usulsüzlüğe elverişli bir çevre haline geldiği tespiti yapılan DDK Raporu'nda iki eski YÖK Başkanı'na soruşturma açılması istendi.
ASLIHAN ALTAY KARATAŞ /
ANKARA - ANKARA (AA)
Cumhurbaşkanlığı DDK, ihbar ve şikayetleri hukuka aykırı bir şekilde soruşturmayan eski YÖK başkanları hakkında soruşturma açılmasını istedi. Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu “Yükseköğretimde Gözetim ve Denetim” raporunu açıkladı. Raporda, yüksek öğretim alanının 'denetim açığı' nedeniyle 'yolsuzluk ve usulsüzlüğe elverişli bir çevre' hâline geldiği ve bu durumun kronikleştiği tespiti yapıldı.
DENETİM AÇIĞI KRONİKLEŞTİ
Rapora göre YÖK'ün kontrolündeki Yükseköğretim Denetleme Kurulu, YÖK Başkanları ve rektörler hakkındaki ihbar ve şikayetler ile ilgili "soruşturma açılmasına gerek görülmemiştir" kararları vererek "hukuka aykırı" davrandı. Üniversitelerde denetim açığının kronik hale geldiğini belirten DDK, eski YÖK Başkanlarının ve Yükseköğretim Denetleme Kurulu'nun "hukuka aykırı" uygulamaları nedeniyle soruşturma açılmasını istedi. Raporun Cumhurbaşkanlığı internet sitesine konulan özetinde iki YÖK Başkanının isminin kapatılması dikkat çekti.
İLK DEFA DENETLENDİ
YÖK'ün ilk defa denetlenmesi anlamına gelen rapor, çok sayıda çarpıcı bilgiyi belgeleriyle ortaya koyarken, geçmiş YÖK yönetimlerinin yaptığı 'hukuksuzluğu' da ortaya koydu. İşte DDK raporunun ortaya çıkardığı çarpıcı gerçekler:
-İhbar ve şikâyetlerle ilgili olarak "soruşturma açılmasına gerek yoktur" şeklinde kararlar alınarak herhangi bir soruşturma yapılmadı.
-'Soruşturma açılmasına gerek görülmemiştir' şeklinde alınan kararlar cari bir usul hâline getirildi ve ihbar ve şikâyet müessesesinin işlerliğini kaybetmesine yol açıldı.
-Hesap verilebilirlikten uzak bir çalışma yöntemi, her seviyede YÖK'e hakim oldu. Böylece çeşitli sahtecilik fiilleri bu ortamda vücut buldu.
-Sayıştay, Maliye Bakanlığı veya Cumhuriyet Savcılıklarının yazıları şikâyet edilen üniversite rektörüne gönderildi. Rektörün cevabi yazısı esas alınarak "soruşturmaya mahal bulunmadığı" şeklinde Başkanlık kararları alındı.
ŞİKAYETÇİLER İHBAR EDİLDİ
Raporda, muhbir ve şikâyetçinin kimliklerinin gizlenmeksizin, ihbar ve şikayetin, şikâyette bulunulan kişilere/rektörlere/üniversitelere gönderilerek, muhbir ve şikâyetçilerin kimlik bilgilerinin 'hukuka aykırı bir şekilde' ifşa edildiği tespiti yapıldı. Ayrıca alınan "soruşturma açılmamasına yönelik" kararların, muhbir ve müştekiler ile Cumhuriyet Savcılıklarına gönderilmeyerek dava açma hakkının ortadan kaldırıldığı belirlendi. DDK Raporu'nda, Yükseköğretim Denetleme Kurulunun yeni baştan ele alınarak soruşturmaların, 2547 sayılı Kanunun 53/c maddesine göre değil, genel hükümlere göre yapılması önerisi de getirdi.
Şikayet mekanizması yanlış, değiştireceğiz
YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan, gazetecilerin, Devlet Denetleme Kurulu'nun (DDK) yükseköğretimle ilgili raporu ile ilgili sorularını cevapladı. Bir gazetecinin 'Rektörlerle ilgili şikayette bulunan kişilerin muhbirlerin isimlerinin ifşa edilmesi de eleştiriliyor bununla ilgili bir değerlendirmeniz olacak mı?' sorusunu Özcan, 'Zaten rektörden şikayeti olan adamı, biz tekrar rektöre yolluyorduk. O yanlış bir şey. Ben size bunu birkaç kere söyledim. Onu değiştirmemiz lazım. Siz rektörü şikayet ediyorsunuz, biz de alıyoruz diyoruz ki; 'Bu şahıs şikayet ediyor, şuna bir bakın'. O yanlış bir şey. Başka bir mekanizmayı çalıştırmaya çalışacağız. Onu değiştirmek istiyoruz' diye yanıtladı.
30.12.2009
Zaman , 29 Aralık 2009
http://www.zaman.com.tr/haber.
DDK, eski YÖK başkanları için soruşturma istedi
Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu, eski YÖK başkanları Kemal Gürüz ve Erdoğan Teziç hakkında soruşturma açılmasını istedi.
Eski Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer döneminde başlatılan 'Yükseköğretimde Gözetim ve Denetim' raporunu açıklayan Devlet Denetleme Kurulu, yükseköğretimde ciddi bir denetim zafiyeti olduğunu vurguladı. Rapor 'teftiş, inceleme, soruşturma ve diğer idari işlemlerin yapılmasının temini için' Başbakanlığa gönderildi. YÖK'ün ilk defa denetlenmesi anlamına gelen rapor, çok sayıda çarpıcı bilgiyi belgeleriyle ortaya koyarken, geçmiş YÖK yönetimlerinin yaptığı 'hukuksuzluğu' da ortaya koydu. Raporda özetle şöyle denildi: "Gerek Yükseköğretim Denetleme Kurulu'nun mevcut yapısal sorunları ve denetim uygulamalarındaki eksiklikleri/hataları, gerekse ihbar ve şikâyetler hakkında YÖK Genel Kurulu, YÖK Başkanları ve üniversite rektörlerinin hukuka aykırı uygulamaları Anayasa ile öngörülen denetim olgusunun tamamıyla işlevselliğini yitirmesine yol açmıştır. Bu husus özellikle üniversite ve YÖK yöneticilerinin hesap verilebilirlik ile ilgili algılamalarının değişmesine neden olmuş ve böylece yükseköğretim alanı yolsuzluk ve usulsüzlüğün önlenememesine/artmasına elverişli bir çevre hâline gelmiştir."
Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu (DDK) raporunda, yükseköğretim alanının yolsuzluk ve usulsüzlüğün artmasına elverişli bir çevre haline geldiği belirtildi.
Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu'nun, 'Yükseköğretimde Gözetim ve Denetim' başlıklı raporunun özeti, Çankaya Köşkü'nün internet sayfasında yayınlandı. Söz konusu rapor özetinde, çalışmanın, Cumhurbaşkanlığı'nın 05.06.2007 tarihli talimatı ile başlatıldığı kaydedildi.
Raporun özetinde, YÖK başkanları ve rektörler hakkındaki şikayet ve ihbarlara ilişkin yürütülen iş ve işlemlerin incelendiği belirtildi. Bu çerçevede, YÖK Genel Kurulu ve YÖK başkanları tarafından yürütülen hukuka aykırı uygulamaların ortaya konduğu ve bunlar hakkında soruşturma açılması gerekliliğine işaret edildiği kaydedildi.
Raporda, Yükseköğretim Denetleme Kurulu'nun hem mevzuat hem de uygulamaları itibariyle ayrıntılı olarak değerlendirmeye tabi tutulduğu aktarıldı. YÖK'e intikal eden ihbar ve şikayetler hakkında Yükseköğretim Kurulu'nca yürütülen iş ve işlemlerin incelenmesi ve değerlendirilmesinin yapıldığı belirtildi.
Yüksek Öğretim Denetleme Kurulu'nun, son 10 yılda gerçekleştirdiği çalışmalar ve ürettiği raporlar üzerinden sayısal incelemeler yapıldığı ifade edilen raporda; şu görüşler aktarıldı:
"Kurulun son 10 yılda gerçekleştirdiği çalışmalar ve ürettiği raporlar üzerinden yapılan sayısal incelemelerle tespit edilen en önemli sonuç; Yükseköğretim Denetleme Kurulu'nun devlet üniversiteleri üzerindeki gözetim ve denetim anlamındaki asli fonksiyonundan neredeyse bütünüyle çekilmiş olmasıdır.
Son 10 yılda bu alanda yapılmış tüm görevlendirmeler, 2006 yılında Kurula verilen 3 üniversite (Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Balıkesir Üniversitesi ve Boğaziçi Üniversitesi) ile ilgili genel denetim görevinden ibarettir. Buna karşılık, Kurul genel denetim çalışmalarını bütünüyle vakıf üniversitelerine yönlendirmiş görünmektedir. 2000-2008 yılları arasında toplam 223 genel denetim raporu düzenlenmiş olup, bu raporlardan sadece üçü devlet üniversitelerinden icra edilen denetimlere, diğerleri ise vakıf üniversitelerine yöneliktir."
Raporda, Yükseköğretim Denetleme Kurulu'nun hem nicelik hem de nitelik açısından denetim işlevine odaklı olarak kurulmadığı kaydedilerek, "Kurulun mevcut oluşumu ve üye sayısı, hem nicelik hem de nitelik açısından, tüm Türk Yükseköğretim Sisteminin denetlenmesi görevini yerine getirmeye yetecek kapasitede olmaktan uzaktır." denildi.
İHBAR VE ŞİKAYETLER
Raporda, gelen ihbar ve şikayetler üzerinde de duruldu. 'Yükseköğretim Denetleme Kurulu'nca yazılan raporlarda, soruşturma açılması istenen az sayıdaki durumlarda dahi raporda varılan sonucu değiştirecek nitelikte herhangi bir kanıt bulunmaksızın hukuka aykırı bir biçimde YÖK Başkanınca soruşturma açılmasına gerek olmadığına dair karar verildiği belirtildi.
"Muhbir ve şikayetçinin kimliği gizlenmeksizin, ihbar ve şikayet konusu iddiaların idari araştırma kapsamında haklarında ihbar ve şikayette bulunulan kişilere-rektöre-üniversitelere gönderilmesi suretiyle muhbir ve şikayetçilerin kimlik bilgilerinin ifşa edilmesi biçiminde hukuka aykırı işlemler yapıldığı tespit edilmiştir." ifadelerine yer verildi.
"YÜKSEKÖĞRETİM ALANI YOLSUZLUĞUN ÖNLENEMEMESİNE ELVERİŞLİ HALE GELDİ"
Raporun sonuç bölümünde, devletin üniversiteler üzerindeki gözetim ve denetiminin, gerek mevzuat alt yapısındaki eksiklikler, gerekse YÖK Genel Kurulu, YÖK başkanları ve Yükseköğretim Denetleme Kurulu'nun uygulamaları nedeniyle, devlet adına icra edilen bir kamu hizmeti olma niteliğini tamamıyla kaybettiği kaydedildi.
Yükseköğretim Denetleme Kurulu'nun 'mevcut yapısal sorunları ve denetim uygulamalarındaki eksiklikleri/hataları gerekse ihbar ve şikayetler hakkında YÖK Genel Kurulu, YÖK başkanları ve üniversite rektörlerinin hukuka aykırı uygulamalarının Anayasa ile öngörülen denetim olgusunun tamamıyla işlevselliğini yitirmesine yol açtığı' ifade edildi.
Raporda, "Bu husus, özellikle yükseköğretim kurum ve üst kuruluşlarının yöneticilerinin hesap verilebilirlik ile ilgili algılamalarının değişmesine neden olmuş ve böylece yükseköğretim alanı yolsuzluk ve usulsüzlüğün önlenememesine/artmasına elverişli bir çevre haline gelmiştir. Bu nedenle, oluşan denetim açığı kendisini besleyen ve bu açığı kronikleştiren bir yapıya dönüşmüş görünmektedir." denildi.
(CİHAN) (CİHAN)
29 Aralık 2009, Salı
---------------
Zaman , 30 Aralık 2009
http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=933789&title=ddk-eski-yok-baskanlari-icin-sorusturma-istedi
DDK, eski YÖK başkanları için soruşturma istedi
Devlet Denetleme Kurulu, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer döneminde başlatılan 'Yükseköğretimde Gözetim ve Denetim' raporunu açıkladı. Üniversitelerde ciddi bir denetim zafiyeti olduğuna dikkat çekilen rapor çerçevesinde eski YÖK başkanları Kemal Gürüz ve Erdoğan Teziç hakkında soruşturma istendi.
Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu, eski YÖK başkanları Kemal Gürüz ve Erdoğan Teziç hakkında soruşturma açılmasını istedi. Eski Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer döneminde başlatılan 'Yükseköğretimde Gözetim ve Denetim' raporunu açıklayan kurul, yükseköğretimde ciddi bir denetim zafiyeti olduğunu vurguladı. Rapor, 'teftiş, inceleme ve soruşturma ve diğer idari işlemlerin yapılmasının temini için' Başbakanlık'a gönderildi.
YÖK'ün ilk defa denetlenmesi anlamına gelen rapor, çok sayıda çarpıcı bilgiyi belgeleriyle ortaya koyarken, geçmiş YÖK yönetimlerinin yaptığı 'hukuksuzluğu' gözler önüne seriyor. Raporda, "YÖK başkanları ve üniversite rektörlerinin hukuka aykırı uygulamaları Anayasa ile öngörülen denetim olgusunun tamamıyla işlevselliğini yitirmesine yol açmıştır. Bu husus özellikle üniversite ve YÖK yöneticilerinin hesap verilebilirlik ile ilgili algılamalarının değişmesine neden olmuş ve böylece yükseköğretim alanı yolsuzluk ve usulsüzlüğün artmasına elverişli bir çevre hâline gelmiştir." deniliyor.
Rapora göre Yükseköğretim Denetleme Kurulu, devlet üniversiteleri üzerindeki gözetim ve denetim anlamındaki asli fonksiyonundan neredeyse bütünüyle çekilmiş durumda. Son 10 yılda bu alanda yapılmış tüm görevlendirmeler, 2006 yılında Denetleme Kurulu'na verilen 3 üniversite (Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Balıkesir Üniversitesi ve Boğaziçi Üniversitesi) ile ilgili 'genel denetim' görevinden ibaret. Buna karşılık Kurul, genel denetim çalışmalarını bütünüyle vakıf üniversitelerine yönlendirmiş. 2000-2008 yılları arasında toplam 223 genel denetim raporu düzenlenmiş, bu raporlardan sadece üçü devlet üniversitelerinin denetimlerine, diğerleri ise vakıf üniversitelerine yönelik.
ZAMAN
İBRAHİM ASALIOĞLU
ANKARA
30 Aralık 2009, Çarşamba
-----------------------------------------
http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=933789&title=ddk-eski-yok-baskanlari-icin-sorusturma-istedi
DDK, eski YÖK başkanları için soruşturma istedi
Devlet Denetleme Kurulu, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer döneminde başlatılan 'Yükseköğretimde Gözetim ve Denetim' raporunu açıkladı. Üniversitelerde ciddi bir denetim zafiyeti olduğuna dikkat çekilen rapor çerçevesinde eski YÖK başkanları Kemal Gürüz ve Erdoğan Teziç hakkında soruşturma istendi.
Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu, eski YÖK başkanları Kemal Gürüz ve Erdoğan Teziç hakkında soruşturma açılmasını istedi. Eski Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer döneminde başlatılan 'Yükseköğretimde Gözetim ve Denetim' raporunu açıklayan kurul, yükseköğretimde ciddi bir denetim zafiyeti olduğunu vurguladı. Rapor, 'teftiş, inceleme ve soruşturma ve diğer idari işlemlerin yapılmasının temini için' Başbakanlık'a gönderildi.
YÖK'ün ilk defa denetlenmesi anlamına gelen rapor, çok sayıda çarpıcı bilgiyi belgeleriyle ortaya koyarken, geçmiş YÖK yönetimlerinin yaptığı 'hukuksuzluğu' gözler önüne seriyor. Raporda, "YÖK başkanları ve üniversite rektörlerinin hukuka aykırı uygulamaları Anayasa ile öngörülen denetim olgusunun tamamıyla işlevselliğini yitirmesine yol açmıştır. Bu husus özellikle üniversite ve YÖK yöneticilerinin hesap verilebilirlik ile ilgili algılamalarının değişmesine neden olmuş ve böylece yükseköğretim alanı yolsuzluk ve usulsüzlüğün artmasına elverişli bir çevre hâline gelmiştir." deniliyor.
Rapora göre Yükseköğretim Denetleme Kurulu, devlet üniversiteleri üzerindeki gözetim ve denetim anlamındaki asli fonksiyonundan neredeyse bütünüyle çekilmiş durumda. Son 10 yılda bu alanda yapılmış tüm görevlendirmeler, 2006 yılında Denetleme Kurulu'na verilen 3 üniversite (Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Balıkesir Üniversitesi ve Boğaziçi Üniversitesi) ile ilgili 'genel denetim' görevinden ibaret. Buna karşılık Kurul, genel denetim çalışmalarını bütünüyle vakıf üniversitelerine yönlendirmiş. 2000-2008 yılları arasında toplam 223 genel denetim raporu düzenlenmiş, bu raporlardan sadece üçü devlet üniversitelerinin denetimlerine, diğerleri ise vakıf üniversitelerine yönelik.
ZAMAN
İBRAHİM ASALIOĞLU
ANKARA
30 Aralık 2009, Çarşamba
-----------------------------------------
Subscribe to:
Posts (Atom)