Tuesday, April 27, 2010
N-03) Can Dündar --- AHLAKIN BEDELİ AÇLIKTIR
----------------------------------------------
" Ahlakın bedeli açlıktır " :
------------------------------------------------------
Körlük - Can Dündar
22 Nisan 2010 , Milliyet
Siirt meydanına perde gerip ahaliye “Körlük” filmini izletmeli...
Ya da Portekizli yazar Saramago’nun filme alınan kitabı okutulmalı...
Romanda isimsiz bir şehirde sebepsiz bir körlük yayılır.
İlk kör olanlar eski bir hastanede karantinaya alınır.
Körlük yayıldıkça karantina kalabalıklaşır.
Aralarında bir tek doktorun karısı, bu illete yakalanmamıştır.
O, her şeyi görür:
Açlığın büyümesini...
Yokluğun mafyayı doğurmasını...
Körlüğün eşitlediği insanlar arasında, o şartlarda bile derhal hiyerarşi oluşmasını...
Karantinanın, dışarıdaki eşitsiz dünyanın vahşileşmiş bir modeli haline dönüşmesini...
Devlet kontrolü altında, güçlünün ayakta kaldığı bir talan düzeninin kurulmasını...
* * *
Karantinada iktidarı ele geçiren erkekler zulme başlar.
Diğer körlerin yiyeceklerine el koyarlar önce...
Sonra eşyalarına ve kadınlarına...
Kadınlar itiraz eder; erkekler namustan söz eder.
Ancak ahlakın bedeli açlıktır.
Ve onların “seçme hakkı” sınırlıdır:
Aç karnına ahlak ya da etine karşı ekmek...
7 kadın, tecavüz için kuyruğa girer.
* * *
Tecavüzcüler, sıradan insanlardır,
ama kurulan düzenin cazibesiyle anında suça ortak olurlar.
Kitle psikolojisi herkesi körleştirir.
Toplu suç, suçluluk duygusunu köreltir.
Ar damarını tıkar.
Yaptıklarının vahametini düşünmeden talana katılma yarışına girerler.
İktidar, hükmedenin imtiyazı değil, ganimetten pay kapan herkesin nemalandığı sari bir hastalıktır çünkü...
Hem zalimi, hem mağduru körleştiren bir talan sofrasıdır.
Devlet kontrolünde toplu tecavüz, zamanla rutine biner;
bu yoldan karnı doyan erkekler
“Daha çok ekmek gelecekse kadınlar daha çok yatsın”
diyecek hale gelir.
İktidar gibi, zulüm de yayıldıkça çoğalır.
Kadınlarsa acıyı, tersine, üleşerek azaltır.
Herkes kördür artık:
Tecavüzcü de, tecavüze uğrayan da, göz yuman da...
Bu düzene son veren, aralarındaki tek gören olur.
Doktorun karısı her şeye tanık olur; ilk makası savurur ve zulmü durdurur.
Zamanla görebildiklerinde, görülesi bir şey kalmamıştır artık...
* * *
Dünkü Hürriyet’te Gülden Aydın’ın Siirt izlenimlerini okuyanlar,
neden Siirt’e “Körlük”ü tavsiye ettiğimi anlamışlardır.
7 kız çocuğu... 4’ü kardeş... İlkokul öğrencileri...
14-70 yaş arası onlarca erkeğin tecavüzüne uğramışlar.
Aylarca...
Okulun müdür yardımcısı başlamış, sonra esnaf duymuş.
Üşüşmüşler.
“Hayır” diyecek gücü kalmayan 7 kız tecavüz için sıraya girmiş.
Bazen 3-5 lira para, bazen çikolata, şeker, çubuk kraker karşılığı vermişler bedenlerini...
Görmezden gelerek körleşen babalarına ekmek taşımışlar.
Devlet kontrolünde fuhuş zamanla rutinleşmiş.
Şehir, göz yumarak körleşmiş.
Sonra bir gün, kızlardan biri konuşup zulmü durdurmuş.
Şimdi yüzlerce erkek zan altında...
Bakkallar, hacılar, dedeler, askerler, polisler...
Kızların okulunun bahçesindeki oğlanlar fotoğrafçıya sırıtırken bağırıyorlarmış:
“Ellere var da bize yok mu?” diye...
İktidar böyle bir suç ortaklığı işte:
Validen, başkandan, amirden ibaret değil...
İktidardan pay alan herkes iktidar...
İlkokuldaki çocuk bile...
* * *
Sağanak delirdi dışarıda...
Zihnimde Can Yücel’in “Nisan Tezi”:
“Güneş gözlükleri gökyüzünün kırılmış
Kırkikindilere düşüyor bütün iş
Gayrı siz ağartacaksınız çocuklar
Işığın yüzünü...
Toprağı öpe öpe öpe öpe
Damlalar siz
Açacaksınız körün gözünü...”
----------------------------------------------------------------
Monday, April 5, 2010
N-02) Murat Bardakçı --- SERKAN ANILIR PLAGIARISM vakası - 2010 - University of Tokyo - Japan - Ex-Dr --- Japonlara Türkler hırsız dedirten şarlatan
---------------------------------------------
Bu sayfada bu hafta “tuhaf” bir öykü okuyacaksınız...
Habertürk (Gazete) , 04.Nisan.2010
Murat Bardakçı
April 4, 2010
Murat Bardakçı - Japonlara Türkler hırsız dedirten şarlatan (Gazete HABERTÜRK)
Japonya’da yaşanan ve şimdiye kadar eşi-benzeri görülmemiş bir bilimsel sahtekârlığın kahramanı olan bir Türk vatandaşının yalanlarla dolu öyküsü...
Japonlar’a “Bütün Türkler hırsızdır” dedirten fotomontajcı sahte astronot
Japonya’da, geçtiğimiz ay bilim tarihinde eşi görülmemiş utanç dolu bir bilimsel kandırmaca ortaya çıkartıldı. Tokyo Üniversitesi’nde mimarlık doktorası yapan bir bilim adamı adayının tezinin çalıntı, akademik geçmişi konusunda verdiği bilgilerin de yalan olduğu dünya bilim çevrelerini senelerce kandırdığı farkedildi. İşin üzücü olan tarafı ise, bunları yapan kişinin Serkan Anılır adında bir Türk olması...
Bu sayfada bu hafta “tuhaf” bir öykü okuyacaksınız...
Öykü hakkında aslında “tuhaf” değil, “utanç dolu” demem daha doğru olacak. Zira anlatacaklarım tamamen yalanların, kandırmacaların ve hayallerin üzerine kurulmuş bir hayatın, kısa bir müddet devam eden ama temelinde yine sadece palavraların yattığı bir yükselmenin ve ardından anî bir çöküşün hikâyesi...
Olayın kahramanının adı, Serkan Anılır... İsminin başında birkaç hafta öncesine kadar “Dr” harfleri, yani “Doktor” unvanı bulunan Serkan Anılır artık bu unvanı kullanamıyor, zira unvanı vermiş olan üniversite, Serkan Anılır’ın doktorasını iptal etti ve unvanı da geçen ay geri aldı. Gerekçe ise “intihal” yani bilimsel hırsızlık ve daha birçok suçlama...
Yabancı memleketlerdeki Türk bilim adamlarını yere-göğe koyamamak, ne iş yaptıklarını araştırma zahmetine katlanmadan yüceltmek, hattâ en önemli bilimsel projelerin başarılarını bile onlara mâletmek, basınımızın eski bir merakı, daha doğrusu gafletidir. Meselâ, NASA’nın sürdürdüğü Mars projesinin bir yerinde bir Türk mü çalışıyor, manşet hazırdır; “Mars’ı bu Türk fethedecek” gibisinden sözler edilir. İngiltere’de kanser araştırması yapan bir laboratuvarda görev yapan bir başka Türk mü var? Vatandaşımız sıradan bir laborant bile olsa hemen “Kanserin ilâcını bir Türk bulmak üzere” deriz.
Serkan Anılır da Türkiye dışında, Japonya’daki bir üniversitede görev yapan bir bilim adamı, daha doğrusu bir bilim adamı adayıydı. 1973’te Almanya’da bir Türk işçi ailesinin çocuğu olarak doğmuş, İstanbul’da Yıldız Teknik Üniversitesi’nin mimarlık bölümünü bitirmiş, Almanya’daki Bauhaus Üniversitesi’nde yükses lisans yapmış, mimarlık doktorasını Tokyo Üniversitesi’nde 2003’te tamamlamış, sonra bazı projelerde görev almıştı. Sümerce de dahil olmak üzere sekiz lisanı anadili gibi konuştuğunu, hattâ bir uzay âlimi olmasına rağmen, sümerologların tabletlerden yaptıkları tercümeleri yayınlamadan önce ona sorduklarını, hatalarını düzeltmesini rica ettiklerini anlatıyordu.
Gazetelerimiz ve televizyonlarımız, Serkan Anılır hakkında da senelerden buyana yukarıda sözünü ettiğim yüceltmelerin benzerlerini yazıp söylediler. Anılır’ın çok sayıda icat yaptığı ve Amerika’dan bunların patentlerini aldığı iddia edildi, NASA’nın uzaya göndereceği ilk Türk astronot olduğu söylendi, hattâ bir uzay asansörü projesi hazırladığı ve Japon Uzay Kuruluşu JAXA’nın da bu projeyi hayata geçirmek için milyarlarca dolar harcamaya hazır olduğu da ileri sürüldü. Üstelik, asansörün ismi bile hoştu: Atatürkçü genç bir bilim adamı olan Serkan Anılır, projesine “ATA” adını vermişti.
İş bu kadarla kalmadı ve bazı üniversitelerimiz basının estirdiği bu hayranlık rüzgârının etkisiyle olacak, Serkan Anılır’ı konferanslar vermesi için kampüslerine davet ettiler. Serkan Bey lûtfedip gitti, hem öğrencileri hem de hocalarını irşad buyurdu ve her konferanstan ve toplantıdan sonra gazetelerimiz tarafından yine göklere çıkartıldı. Yüceltme işine anlı-şanlı bazı köşe yazarlarımız da dahil oldular ve içlerinden Cumhurbaşkanı Abdullah Gül Japonya’yı resmen ziyaret ettiği sırada “Abdullah Bey hazır oralarda iken Türkiye’nin gururu olan Serkan Anılır’a da bir çay içmeye uğrasa” diyenler bile çıktı!
Basınımız bütün bu sözleri ettiği sırada Serkan Anılır’ın Japonya’da dar bir çevre ve oradaki Türk öğrenciler dışında pek tanıyanı yoktu ama, Anılır birkaç haftadan buyana oralarda pek meşhur. Sakın ola ki, şöhretinin sebebinin keşifleri, icadları yahut derin projeleri olduğunu zannetmeyin; Japonlar, Serkan Anılır’ı senelerdir bir güzel kandırıldıklarını daha yeni farketmeleri üzerine tanıdılar. Tokyo Üniversitesi, Anılır’ın doktora tezinin büyük bölümünün çalıntı olduğunu görüp tezi iptal etti ve ve tarihinde ilk defa verdiği unvanı geri aldı. Bunu diğer yalanların ortaya çıkması takip etti: Serkan Anılır’ın hiçbir icadı yoktu, aldığını iddia ettiği ödüllerin hepsi yalandı, başta “ATA Uzay Asansörü” olmak üzere bütün projeleri çalıntı idi, hattâ astronotluk iddiası bile palavraydı ve bazı Türk gazetelerinde de Anılır’ın yalan açıklamaları konusunda küçük haberler göründü.
Japonlar, özellikle de üniversite hocaları, millî hasletleri olan o ezelî ve ebedî nezaketlerinden dolayı birbirlerine şimdi açıkça “Biz bu kadar salak mıyız ki, bu adamın söylediği herşeye inanmışız?” diye soramıyorlar ve “Biz nerede hata yaptık” sorusunun cevabını arıyorlar.
Açık söylemem gerekirse, “Adam zaten düşmüş, yazmasam da olur” diye düşündüm ve bu konuyu böyle büyük şekilde yazıp yazmama hususunda birkaç gün boyunca kararsız kaldım. Ama, Tokyo’daki bazı Türk öğrencilerden gelen ve “Japon hocalar, bu olaydan sonra her çalışmamıza kuşkuyla bakıyorlar; peşinen hırsız damgası yemiş gibiyiz” gibisinden şikâyet mesajlarını ve yine Japonya’daki bazı bloglarda yazılanları okuduktan sonra yazmaya karar verdim.
Bu sayfada, Serkan Anılır’ın tamamı yalan çıkan ve herbiri birbirinden cür’etli olan iddialarının bazılarını görecek ve hayretler içesinde kalacaksınız.
Bu kadar çok yalan birkaç yıla nasıl olur da sığdırılır?
Serkan Anılır, Tokyo Üniversitesi’nde bulunduğu sırada astrofizik uzmanı ve Türkiye’nin NASA tarafından tanınmış ilk ve tek astronot adayı olduğunu, çok sayıda patent ve bilim ödülü aldığını söylemişti. Gazeteler, Anılır’ın Türkiye’ye her gelişinde başta “ATA Uzay Asansörü” olmak üzere projelerinin projelerinden bahsediyorlardı.
Ama, Tokyo Üniversitesi ile Japon bilim çevrelerinde Anılır hakkında sürdürülen araştırmaların sonuçları herkesi hayretler içinde bıraktı:
* Serkan Anılır, astrofizik eğitimi almamıştı, sadece mimarlık diploması vardı. Türkiye’nin ilk ve tek astronot adayı olduğu iddiası da uydurmaydı. Bu iddiasına dayanak olarak gösterdiği ve NASA’da çekildiğini söylediği uzay giysileri içindeki fotoğraf, Amerikalı astronot Richard Hieb’in resminin üzerine kendisinin yaptığı bir fotomontajdı ve giysinin modeli de oldukça eski idi. Üstelik “astronot adayı” olduğuna dair gösterdiği Türk Ulaştırma Bakanlığı antetli belge ile belgedeki imza da sahteydi. Belgenin sahte olduğunu Tokyo Büyükelçiliğimiz açıkladı, konuyu derinlemesine araştıran Asahi Shimbun gazetesi de Türk makamlarının bir başka yalanlamasını yayınladı.
* Sunduğu bilimsel yayın listesindeki çalışmalarının hiçbiri mevcut değildi. Makalelerin sadece isimleri vardı, bu yayınların yeraldığını söylediği bazı dergiler bile hiç yayınlanmamışlardı ve hayalî idiler.
* NASA’da eğitim gördüğü ve uzay projelerinde çalıştığı yolundaki iddiaları da yalandı. NASA, bu isimde birinin hiçbir programda görev almadığını açıkladı ve Anılır’ın iddiaları üzerine güvenlik soruşturması başlattı.
* Serkan Anılır, uzay programına Türk Hava Kuvvetleri’nde görevli generaller tarafından dahil edildiğini söylüyor, kanıt olarak generallerle çekilmiş bir fotoğrafını gösteriyor ve “konu askerî sır olduğu için fazla bilgi veremeyeceğini” söylüyordu. Sözkonusu fotoğraf incelenince İzmir’deki askerî bir yüksekokulda çekildiği ve Anılır’ın “general” olduğunu söylediği kişinin de bir öğrenci olduğu anlaşıldı. Serkan Anılır, bunun üzerine “Ben, şu anda Türk Silahlı Kuvvetleri’nde albay rütbesiyle görev yapıyorum” açıklamasında bulundu!
* Anılır’ın kendisine verildiğini iddia ettiği çok sayıdaki bilimsel ödüller hiçbir zaman verilmemişlerdi, yani bu iddiası da uydurmaydı. Üstelik vârolmayan sadece ödüller değildi, ödülleri verdikleri söylenen kurumların bir kısmı da yalandı. Meselâ, Cambridge Üniversitesi’nden fizik ödülü aldığını söylüyordu ama Cambridge’de böyle bir ödül yoktu!
* Serkan Anılır, iddialarının aksine hiçbir patent almamıştı. Uzay çalışmaları konusunda sahip olduğunu söylediği ve numarasını verdiği patent, akaryakıtlar ile ilgili olarak Amerika’da yapılmış bir buluşa aitti.
* Türkiye’de de oldukça ses getiren ve “Anılır’ın en önemli buluşu” olduğu söylenen “ATA Uzay Asansörü” projesi gerçek değildi. Anılır, Hırvat bilimadamı Ranko Artukoviç’in aynı isimli projesinden esinlenmiş ve uydurduğu hayalî projenin tanıtımını yaparken Nobel ödüllü bazı Amerikalı bilim adamlarının isimlerini de kullanmıştı. Tanıtım yayınındaki sunumun altında “Susumu Nara” adında bir Japon profesörün imzası bulunuyordu ama böyle bir profesör yoktu ve bu isim de Anılır tarafından uydurulmuştu. Üstelik, tanıtımda yeralan bilimsel çizimler de çalıntıydı.
* Serkan Anılır, “Uzay Asansörü” isimli bir kitap yazmış ve kitapta “Evrenin 11. Boyutu” adını verdiği bir teori üzerinde çalıştığını açıklamıştı. Teori, tamamen uydurmaydı, bu konuda yayınladığı kitabındaki çizimler de başka yayınlardan makaslanmıştı, hattâ “projenin resmi” olarak tanıttığı çizim, Brad Edward adındaki bir bilimadamının Discovery Dergisi’ndeki makalesinden çalıntıydı.
* Anılır’ın Tokyo Üniversitesi’ne 2003’te sunduğu doktora tezinin büyük bölümünün de “intihal” yani “çalıntı olduğu, aradan altı sene geçmesinden sonra, 2009’un sonlarında farkedildi. Üniversite bunun üzerine, geçen Mart ayının ilk haftasında tezi iptal etti, Anılır’a verdiği “Doktor” unvanını geri aldı ve “bu durumun nasıl olup da farkına varmadıklarında dolayı hayrette bulundukları” açıklamasını yaptı. Bunun üzerine Anılır’ın Japonya’da çıkmış olan birkaç kitabının yayını durduruldu, katılacağının duyurulduğu bütün toplantılar da iptal edildi,.
---------------------------------------------
Subscribe to:
Posts (Atom)